Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hz. ZEYD b. HARİSE (r.a. (629)

 Hz. ZEYD b. HARİSE (r.a. (629) Küçük bir çocukken kaçırılıp köle yapılan Zeyd b. Harise, Hazreti Hatice tarafından Peygamberimizin hizmetine verilmiş ve burada yetişerek İslâm'ı ilk kabul eden sahabelerden biri olmuştur. Daha sonra kendisini bulan öz babası ile memleketine dönmeyip Peygamberimizin yanında kalmayı tercih eden Hazreti Zeyd, Medine döneminde, Mûte'ye gönderilen İslâm ordusuna başkomutan tayin edilmiştir. Sayıca kendilerinden çok üstün olan Bizans ordusu karşısında kahramanca vuruşan Hazreti Zeyd, düşmanlarının vurduğu yüzlerce mızrak darbesi ile şehid oldu. Savaşın başlangıcında sayıca az olduklarını söyleyerek geri dönmek isteyen bazı arkadaşlarına: "Biz ne sayı, ne kuvvet ve ne de çokluk için harbederiz. Biz ancak dinimiz için döğüşürüz!" demiştir. Kur'an-ı Kerim'de ismi açıkça zikredilen tek sahabe O'dur. 

Hz. HARAM b. MİLHAN (r.a.) (626)

 Hz. HARAM b. MİLHAN (r.a.) (626) Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarından; Suffe ehli sahabelerden, bilgili ve fedakar bir kimsedir. Bi'ri Maûne Faciası sırasında, Amir b. Tüfeyl'in bir adamı tarafından sırtından saplanıp göğsünden çıkan bir mızrak darbesiyle şehid edilmiştir. Onu, Reis Amir'in kaş göz işaretiyle arkasından mızraklayan Cebbar isimli şahsın anlattığına göre Haram B. Milhan, mızrağı yedikten sonra iki avucuyla kavramış, kanlı ellerini yüzüne süre rek: "Vallahi kazandım gitti!" diye haykırmış ve şehid olmuştur. Bunu duyan ve çok şaşıran Cebbar da daha sonraki günlerde Müslüman olmuştur. Haram b. Milhan ve yetmiş kadar arkadaşını Maûne Kuyusu civarında kadeden Amir b. Tufeyl ve kabilesi, Resûlullah'ın bedduası ile, deve humması denilen bir hastalığa yakalanarak topluca helak olmuşlardır. 

Hz. MUS'AB b. UMEYR (r.a.) (625)

 Hz. MUS'AB b. UMEYR (r.a.) (625) Mekkeli asil ve zengin bir ailenin oğludur. Resûlullah'a ilk iman eden gençler arasına girmiş, onun tarafından yetiştirilerek Medine'li Müslümanları teşkiladamak üzere gönderilmiştir. Son derece yakışıklı, güzel konuşan, etkili ve samimi bir sahabedir. Uhud Savaşı sırasında müşriklerce şehid edilerek dünyadaki hayatını tamamlayıp Cennet yurduna göçmüştür. Defni sırasında üzerine örtecek bir kefen bulunamadığından, Peygamberimizin, cenazesi başında gözyaşı döktüğü rivayet edilmiştir. 

Hz. HAMZA (r.a.) (625)

 Hz. HAMZA (r.a.) (625) Peygamberimizin amcasıdır. İslâm'ın ilk dönemlerinde Müslüman olmuş; pehlivanlığı, cesareti ve kahramanlığı ile ün salmıştır. Medine'ye hicretten sonra müşrik ordusuyla yapılan Uhud Savaşı sırasında, Vahşî isimli bir kölenin ustaca fırlattığı kısa bir mızrakla şehid edilmiştir. Daha sonra mübarek nâşı parçalanarak; burnu, kulakları ve diğer azaları kesilen Hazreti Hamza, "Şehidlerin Efendisi" olarak tarihe geçmiş, vefat ettiği meydana defnedilmiştir. İlginçtir ki Hazreti Hamza'yı şehid eden Vahşî ve vücudunu parçalayan müşriklerin çoğu daha sonra Müslüman olarak, İslâm'a hizmet için yarışmışlardır. Nitekim Vahşî Müslüman olduktan sonra yalancı peygamber Müseyleme'yi kadederek şeref kazanmıştır. ^ 

EBÛ CEHİL (624)

 EBÛ CEHİL (624) İslâm'ın azılı düşmanlarından biri ve Kureyş müşriklerinin liderlerindendir. Asıl ismi Amr İbni Hişam, künyesi Ebu'l-Hakem'dir. İslâm'a ve Müslümanlara olan düşmanlığı sebebiyle, peygamberimiz, onun künyesini Ebû Cehil şeklinde değiştirmiştir. Rivayetlere göre çirkin suratlı, şaşı ve ahlakî zaaflarla dolu bir kimse idi. Mekke dönemi boyunca Müslümanlara eziyet etmiş, onlar içinde zayıf ve kimsesiz bazı kimseleri öldürmüş veya kışkırttığı kimselere öldürtmüştür.  Acımasız, zalim ve inatkâr bir kimse idi. Bedir Harbi sırasında, Kureyş müşriklerinin lideri olarak savaşırken Muaz ile Muavviz isimli iki ensarlı genç tarafından vurularak atından düşürülmüş, tam ölmek üzereyken başucuna gelen ve daha önce kendisine akıl almaz zulümleri reva gördüğü Abdullah İbn-i Mesud'a bakarak: "Sizin öldürdüğünüz kimse yüksek kimsedir!" diye övünmeyi sürdürmüştür. İbn-i Mesud (r.a.) konuyla ilgili olarak şunları anlatmıştır: "Ben vardığımda Ebû Cehil'...

Hz.YASİR (r.a.) (612)

 Hz.YASİR (r.a.) (612) Peygamberimize iman eden ilk Müslümanlar arasındadır. Hazreti Sümeyye'nin kocası, büyük sahabi Hazreti Ammar'ın babasıdır. Mekke'ye, Yemen'in bir köyünden gelmiş, burada Sümeyye isimli bir cariye ile evlenmiş ve oğlu Ammar'la birlikte topluca Müslüman olmuşlardır. Kendilerine ağır işkenceler uygulanarak islâm'dan döndürülmek istenmelerine rağmen, büyük sabır göstererek direnmişler ve Resûlullahın: "Sabrediniz ey Yasir ailesi! Allah'ın size va'dettiği Cennettir" sözü üzerine dinlerinden vazgeçmemişlerdir. Sonunda Mekke reislerinden, müşriklerin lideri Ebû Cehil; işkence edilmek üzere kızgın kumlar üstüne yatırılarak elleri ve kolları bağlanan Yasir ve Sümeyye'yi, mızrağı ile vurarak şehid etmiştir. Yasir ve Sümeyye İslâm'ın ilk şehidleri olarak kıyamete kadar şeref ve hayırla anılacaklardır. Kendilerini hunharca katleden Ebû Cehil de Bedir Harbi'n de başı kesilmek suretiyl e Cehennem e gönderilmiştir. 

MANİ (277)

MANİ (277) Maniheizm adıyla bilinen bir dinin kurucusudur. M.S. 215 veya 216 yılında Irak'ta doğduğu, kendisinin Hazreti Isa tarafından müjdelenen son peygamber olduğunu iddia ettiği bilinmektedir.  Kaynaklarımızda eski İran, Mazdekizm, Süryanilik, Hıristiyanlık, Yahudilik ve Budizm karışımı ve güya bütün cihana şâmil, universal bir din ortaya koymak istediği nakledilmiştir.  Mani, bunun için muhtelif kavimlerin dinî fikirlerini ve teolojik ıstılahlarını kullanmıştır. Kısa zamanda etrafına büyük kalabalıklar toplamaya başaran bu yalancı peygamber, 26 Şubat 277 yılında, derisi yüzülerek öldürülmesine rağmen öğretilerinin tesiri devam etmiş; hatta aradan asırlar geçmesine rağmen 759 yılında tahta çıkan bir Uygur hakanı Manihei/mi resmî din olarak kabul ve ilân etmiştir.  Yine kaynaklarımıza göre bu dinin üç büyük esası "elin, dilin ve belin muhafaza edilmesi" tarzında ifade edilen ahlâkî bir telakkidir. İslâm dünyasında dalâlete sapmış fırkalara, yani Mani akidelerine kapıl...

Hz. AMMAR b. YASİR (r.a.) (657)

 Hz. AMMAR b. YASİR (r.a.) (657)  İslâm'ı ilk kabul eden büyük sahabelerdendir. Babası Yasir ve annesi Sümeyye de Müslüman oldukları için Ebû Cehil tarafından şehid edilen, hatta İslâm için kanları dökülmüş ilk şehidlerdir.  Hazreti Ammar da dini uğruna akıl almaz işkencelere uğramış, fakat büyük bir sabır ve metanet göstererek mücadelesini sürdürmüştür. Peygamberimiz, her türlü eziyete uğrayan Ammar'a sabretmesini, çektiği eziyetler karşılığında Cennete kavuşacağını müjdelemiştir.  Daha sonraki yıllarda Medine'ye hicret eden Ammar Bedir, Uhud ve Hendek gibi Resûlullah'ın bütün gazvelerine iştirak edip yararlıklar göstermiş, Peygamberimizin vefatından sonra da halifelere yardımcı olmuş ve nihayet Hazreti Ali'nin hilafeti sırasında meydana gelen Sıffin Muharebesi'nde, onun komutanlarından biri olarak vazife yaparken, 93 yaşında ihtiyar bir kimse olmasına rağmen, fiilen savaşa iştirak edip şehid olmuştur. Uzun boylu, iri gövdeli ve yakışıklı bir insan olan Hazreti...

Hz. VEYSEL KARANÎ (r.a.) (657)

 Hz. VEYSEL KARANÎ (r.a.) (657)  Tabiîn'in en büyüğü olarak kabul edilen Hazreti Veysel Karanî, Yemen'in Karen Köyü'nden Amir isimli bir zatın oğludur.  Asıl ismi Üveys'dir ve bu kelime Arapça'da "Kurt yavrusu" manasına gelir. Peygamberimiz henüz hayattayken, kendisini görmediği halde Müslümanlığı kabul eden Veysel Karanî büyük bir aşkla bağlandığı dinini en iyi şekilde yaşamak için uğraşmış, yaşlı annesinin bakımı sebebiyle kendi köyünden ayrılıp bir yere gidememiştir.  Yemen'den Medine'ye gidip gelenler onun zühd ve takvasından bahsetmişler, 62 sevgili Peygamberimiz de Hazreti Ömer'e Veysel Karanî'nin çok hayırlı bir kimse olduğunu, onun duasını almalarında fayda bulunduğunu söylemiştir.  Rivayete göre Resûlullah'ın vefatından sonra Medine'ye gelen Veysel Karanî Hazreti Ömer'le görüşmüş, daha sonra Kufe'ye gidip yerleşmiş ve nihayet Hazreti Ali'nin hilafeti sırasında Sıffın savaşına katılarak, kalbine isabet eden bir o...

Hz. ALİ (r.a.) (661)

  Hz. ALİ (r.a.) (661)  Peygamberimizin amcası Ebû Talib'in küçük oğludur. Resûlullah'ın evinde ve onun terbiyesi altında yetişmiş, henüz çocuk yaşta iken İslâm'ı kabul edip Resûlullah'a tabi olmuş, bütün ömrünce ona hizmet etmiştir. Sahabeler arasında en cesur, en bilgili ve en kahraman kimse olarak tanınır. Teke tek giriştiği hiç bir mücadeleden mağlup ayrıldığı görülmemiştir. Hazreti Osman'ın şehadetinden sonra dördüncü halife olarak Müslümanların başına geçmiş fakat, onun hilafetini kabul etmeyen Şam Valisi Hazreti Muaviye ve adamlarıyla uzun mücadelelere girmek zorunda kalmıştır. Dönemin de hayli üzücü olaylar yaşandıktan sonra, 63 yaşında iken, Kufe'de, sabah namazını kıldırmak için camiye giderken, İbn-i Mülcem isimli bir Haricî tarafından, zehirli bir kılıç darbesiyle şehid edilmiştir. Cenaze namazı oğlu Hazreti Hasan tarafından kıldırıldıktan sonra Necef'te defnedilmiştir.

Hz. HASAN (r.a.) (671)

   Hz. HASAN (r.a.) (671)  Hazreti Ali ve Hazreti Fatıma'nın büyük oğludur. Sevgili Peygamberimizin, kendisine çok benzeyen torunu, Cennet gençlerinin efendisi, Müslümanların beşinci halifesidir.  Babası Hazreti Ali'nin şehadetinden sonra halife olmuş fakat Hazreti Muaviye'nin de Şam'da halifeliğe devam etmesi sebebiyle, altı ay kadar sonra, kendi isteğiyle hilafet iddiasından vazgeçerek Medine'de yaşamaya başlamıştır.  Ümmet arasında kan dökülmesini istemediği için bir çok hakkından feragat eden Hazreti Hasan, Medine'de ibadet ve taatle vakit geçirip, çevresine toplananlara öğütler vererek, ilim ve irfanla uğraşırken, Hicretin 49. senesinde, 46 veya 47 yaşlarında iken vefat etmiştir. Ölümüne, hanımının içirdiği bir zehrin sebep olduğu rivayet edilmiştir.  Mübarek cenazesi Baki Kabristanı'na defnedilmiştir. Hazreti Hasan'la, 30 yıllık İslâm hilafeti devri sona ermiş ve saltanat dönemi başlamıştır.

Tarihten Bugüne ‘HALİFELER’ Dönemi

  Tarihten Bugüne ‘HALİFELER’ Dönemi 4 HALİFE Muhammed'in ölümünden hemen sonra seçimle göreve gelmiş "Dört Halife": 1. Ebu Bekir 632 - 634 2. Ömer bin Hattab 634 - 644 3. Osman bin Affan 644 - 656 4. Ali bin Ebu Talib 656 - 661 661 yılında Ali'nin öldürülmesinin ardından kısa bir süre oğlu Hasan bin Ali halifelik mücadelesine dahil olmuş fakat İslam dünyasındaki fitneyi önlemek için Emevi ailesi ile olan hilafet mücadelesinden çekilmiştir. Emevîler dönemindeki halifeler Emevîler dönemindeki halifelerdir. Bu dönemde halifelik ilk defa bir hanedanlığın kontrolüne girmiştir. 1. Muaviye 661 - 680  2. Yezid 680 - 683  3. II. Muaviye 683 - 684  4. Mervan 684 - 685  5. Abdülmelik 685 - 705  6. Velid 705 - 715  7. Süleyman bin Abdülmelik 715 - 717 8. Ömer bin A...

Fil Vakıası

 Fil Vakıası : Kâbe'yi yikmak üzere büyük bir orduyla gelen Yemen valisi Ebrehe'nin ordusuna saldiran kuslar. Ebâbil, Arapça'da "bölükler, sürü, sürüler" demektir. Kelime, Kur'ân-i Kerim'de Fil sûresinin üçüncü âyetinde geçmektedir. Fil sûresinde olay söyle anlatilmaktadir: "Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yapti? Onlarin tuzaklarini bosa çikarmadi mi? Üstlerine sürü sürü kuslar gönderdi. Onlara çamurdan sertlesmis taslar atiyorlardi. Nihâyet onlari yenilmis ekin yapragi gibi yapti." (el-Fil, 1I5/1-5). Bu olay Hz. Peygamber'in dogdugu yil olmus ve orduda bulunan fil/fillerden dolayi Araplar arasinda "Fil Vak'asi", geçtigi yil ise "Fil Yili" olarak meshur olmustur. Olay kaynaklarda söyle zikredilmektedir: Habesistan Krali Necâsi Ashame'nin, Yemen'e hükümdar tâyin ettigi Ebrehe b. Sabbah el-Esrem, Mekke'ye giden kervan ve Kâbe ziyaretçilerini çekmek ve San'a sehrini ticaret merkezi haline getirmek...

MUHAMMED B. TURTÛŞÎ

 MUHAMMED B. TURTÛŞÎ Et-Turtûşî, yaklaşık olarak hicrî 451 yılında doğdu. Zâhid bir kimse ve Mâlikî fakihi olarak tanınır. İmam Muhammed Ebû Bekr et-Turtûşî, İspanya’dan Şam’a kadar gelmiş, burada ders okutmuştur. Nefhu’t-Tîb’in beyanına göre, hicrî 520 yılında vefat etmiştir. İbn Hallikån da bu görüştedir.  İskenderiye’de 520 yılının Cumâdâ’l-ûla ayının dördünde Cumartesi gecesi sabaha yakın vefat eden Turtûşî’nin cenaze namazını oğlu Muhammed kıldırmıştır.  Eserleri şunlardır: Bideu’l-Umûri ve Muhdesâtühâ, Birrü’l-Vâlideyn, Risâletü’l-Udde Inde’l-Kurûbî ve’şŞidde Sirâcu’l-Mülûk, Sirâcu’l-Hüdâ, Şerhü Risâleti Ebî Zeyd el-Kayrevânî, Kitâbu’l-Bid’â ve’l-Havâdis, Kitâbu’l-Fiten, Kitâbun fî Tahrîmi Cübni’r-Rûm, Kitâbu’lKebîr fî Mesâili’l-Hilâf, Muhtasar-ı Tefsirî Sa‘lebî, Muhtasar fî Furû‘ı’l-Mâlikiyye, Kitâbu’d-Duâ, et-Tarîka fi’lHilâf ve’l-Cedel, Tahrîmü’l-İstimnâ, el-Esrâr, Hâşiye ‘alâ İsbâti’l-Vâcib, Nefâisü’l-Fünûn, Nüzhetü’l-İhvân el-Mütehâbbîne fillâh, Tahrîmü’l-Gınâi...

Dubâa Binti Zübeyr (r.a)

 Dubâa Binti Zübeyr (r.a)  Râbiatü’l-Adeviyye Tâbiînden olup Süfyân-ı Sevrî (k.s.) ve Hasan-ı Basrî Hazretleri ile aynı asırda yaşamış büyük bir veliyye hanımdır. Gönlü aşk-ı ilâhî ile dopdoluydu.  Gözü devamlı yaşlıydı: "Bizim istiğfârımız yeni bir istiğfâra muhtaçtır." derdi.  Geceleri kâim (huzûr-i ilâhîde ibâdet hâlinde), gündüzleri sâim (oruçlu) idi.  Birgün ona:  "Kul, ne zaman rızâ makâmına ulaşmış olur?" diye sordular.  O da:  "Başa gelecek musîbetler, kişiyi ni’metler gibi sevindirecek olursa..." şeklinde cevap verdi.  O’nun en meşhûr bir duâsı da şudur:  "Yâ Rabbî! Sana cennetin için ibâdet ediyorsam, beni cennetine koyma!. Eğer sana cehenneminden korktuğum için ibâdet ediyorsam, beni cehenneminden çıkarma!.. Eğer sana senin rızân için ibâdet ediyorsam, beni cemâlini seyretmekten mahrûm etme!.."  Cenâb-ı Hakk’dan; bu mübârek vâlidemizin duâsı hürmetine bizleri de cemâliyle müşerref kılmasını niyâz ederiz. 

Ayetlerle Mutluluk Formülü...

 Ayetlerle Mutluluk Formülü...  Mutluluğun formulü 40 ayette gizli...  İsra 37:  Kibirli olma, alçakgönüllü davran.  Müddesir 1-5:  Kendini fazla abartma.  Tekvir 25-27:  Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.  Bakara 156:  Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.  Beled 5-6:  Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.  Hucurat 10:  Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.  Muhammed 7: İyiliğ i karşılık beklemeden yap.  Rum 21:  Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.  Vakıa 83-87:  Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.  Bakara 263:  Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme. Furkan 63:  Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine. Öfkenin dinmesini bekle.  İnşirah 1-3:  Seni huzursuz ede...

Kur'an Allah Sözüdür

  Kur'an Allah Sözüdür  Bu kitapta sonuç bölümüne kadar incelediğimiz tüm bilgiler, bizlere açık bir gerçeği göstermektedir:  Kuran öyle bir kitaptır ki, içinde verilen haberlerin hepsi doğru çıkmıştır. Bilimsel konularda, gelecekten verilen haberlerde ya da matematiksel şifrelemelerde o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek gerçekler ayetlerde haber verilmiştir.  Bu bilgilerin o dönemin bilgi düzeyiyle ve teknolojisiyle edinilmesi mümkün değildir. Elbette ki bu durum, Kuran'ın bir insan sözü olmadığının apaçık bir ispatıdır.  Kuran, herşeyi yoktan var eden ve ilmiyle tüm varlıkları kuşatan Yüce Allah'ın sözüdür.  Allah bir ayetinde, Kuran'la ilgili olarak,  "Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler bulacaklardı" buyurmaktadır". (Nisa Suresi, 82).  Kuran'da hiçbir çelişki olmadığı gibi, içinde yer alan her bilgi, gün geçtikçe bu İlahi kitabın yeni mucizelerini ortaya koymaktadır. İnsana düşen ise, Al...

SURELERİN İNİŞ SEBEPLERİ HAKKINDA

  1. Sure el-FÂTİHA Müddesir sûresinden sonra Mekke'de inmiştir.  7 (yedi) âyettir. Kur'an'ın ilk sûresi olduğu için açış yapan, açan manasına "Fâtiha" denilmiştir.  Diğer adları şunlardır:  Ana kitap manasına "Ümmü'l-Kitâp" dinin asıllarını ihtiva eden manasına "el-Esâs", ana hatlarıyla İslâm'ı anlattığı için "el-Vâfiye" ve "el-Seb'u'l-Mesânî", birçok esrarı taşıdığı için "el-Kenz". Peygamberimiz "Fâtiha'yı okumayanın namazı olmaz" buyurmuştur. Onun için, Fâtiha, namazların her rekâtında okunur.  Manası itibariyle Fâtiha, en büyük dua ve münâcâttır. Kulluğun yalnız Allah'a yapılacağı, desteğin yalnızca Allah'tan geldiği, doğru yola varmanın da doğru yoldan sapmanın da Allah'ın iradesine dayandığı, çünkü hayrı da şerri de yaratanın Allah olduğu hususları bu sûrede ifadesini bulmuştur.  Kur'an, insanlığa doğru yolu göstermek için indirilmiştir. Kur'an'ın ihtiva e...

BAYRAMLARIMIZ

  BAYRAMLARIMIZ    Bayram günleri, bizim en büyük sevinç günlerimizdir. Milli bayramlarımızın en şereflisi, Ekim'in 29. günüdür. O gün, Cumhuriyet ilan edildi. Zalim padişahları başımızdan attık. Türk milleti, ilerleme yoluna girdi, hakiki medeniyeti kabul ettik. O günden sonra artık, millet kendi kendisini idareye başladı. Nisan'ın 23. günü de büyük bir bayramımızdır. Yunanlılar, memleketlerimize saldırırken, vatanını seven hamiyetli Türkler o gün Ankara'da toplanmışlar, Büyük Millet Meclisi'ni açmışlar, milletin başına geçip İstiklal Harbi'ne girişmişlerdir.   Yunanlıları memleketimizden kovan, düşmanlara yardım eden hain padişahla soysuz vatansızları ülkemizden süren, Cumhuriyet'i ilan eden büyük Gazi, 23 Nisan'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin başına geçmiş, fedakâr ve vatansever arkadaşlarıyla birleşip çalışmaya başlamıştı. Bu kadar fedakârlıklar hep bizim için yapıldığından, 23 Nisan, çocuk bayramıdır. Biz de, bizden sonra gelecekler için böyle ç...

MÜEZZİN, İMAM, CEMAAT

Camilerin minarelerini hepiniz bilirsiniz. Namaz vakitlerinde güzel sesli kimseler minarelerde ezan okuyarak bizi camiye çağırırlar. Bunlara müezzin denir. Müezzinler, caminin içinde de "mahfel"de Kur'an ve namaz dualarını okurlar. Namaz kıldıran adama "imam", imamla beraber namaz kılan kimselere "cemaat" denir.  Namaz kılınırken imam mihrapta bulunur. Müslümanlıkta, Hıristiyanların papazları gibi ayrıca din büyükleri yoktur. Herkes birdir. Namaz kılmasını bilen her Müslüman, imamlık ve müezzinlik yapabilir, ezan okuyabilir; halbuki Hıristiyanlar böyle değildir. Papazları olmazsa ibadet edemezler.  Mihrabın yanındaki merdivenli, yüksek yer minberdir. Cuma günleri imam efendi oraya çıkıp Müslümanlara nasihat eder, nutuk verir. Bu nutka "hutbe" derler. Cuma günleri, Müslümanların günüdür. O gün her yer tatildir. Herkes, camiye gidip Allah'a ibadet ettikten sonra gezer, eğlenir, bir haftalık yorgunluğunu çıkarır. 

CAMİ

 CAMİ    Müslümanların Allah'a ibadet için toplandıkları yerlere "cami" denir. Cami, okul gibi hepimizin, bütün milletin malıdır. İçindeki eşya da öyledir. Allah'a evlerimizde de ibadet edebiliriz. Fakat Allah, camideki ibadeti daha çok sever.  Çünkü onun faydası daha çoktur. Oradaki büyüklerden din işlerini öğreniriz. Birbirimizi tanır, sevişiriz. Birbirimizin halini anlarız. Birbirimize faydamız dokunur. Zaten Müslümanlık, ayrılık dini değil, topluluk dinidir.   Camiye üstü başı temiz adamlar girebilir. Oraya girenler, yerdeki halıları, kilimleri kirletmemeye dikkat etmelidir. Cami, Allah evi demektir. Oraya büyük adamların yanına girer gibi girmeliyiz. kamızı, şapka koyulan yerlere, ayakkabılarımızı da ayakkabı yerlerine bırakmalıyız.  Büyük bir kimsenin yanına başımız kapalı çıkamadığımız gibi, camilere de başı kapalı girmemeliyiz. Dinimiz, bize daima temizliği ve medeniyete uymayı emrettiği için camilere tam medeni ve temiz bir insan gibi girm...

Hz. ZEKERİYYA (Nasıl Öldürüldüler?)

  Hz. ZEKERİYYA (Nasıl Öldürüldüler?)  Süleyman Aleyhisselâm’ın soyundan gelen ve İsrailoğulları'na gönderilen son peygamberlerden biridir. Kur'an-ı Kerim'de ismi bir çok âyette geçmekte ve bazı kıssaları anlatılmaktadır. Beyti Makdis'te oturur; Peygamber, din bilgini ve danışman olarak görev yapardı.  hı'in "Sahih" isimli eserinde belirtildiğine göre o, Beyt-i Makdis'deki görevi karşılığında kimseden bir ücret istemez, dülgerlik yaparak elinin emeği ile geçinirdi. Zaten bütün peygamberler yaptıkları tebliğin karşılığında kavimlerinden bir ücret talep etmemiş, "Bizim mükafaatımız âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir" demişlerdir.  Hazreti Zekeriyya'nın 70 yaşına kadar çocuğu olmadığı, daha sonra yüce Allah'a niyaz ederek kendisinin görevine varis olacak hayırlı ve salih bir evlat istediği Kur'an âyetleriyle sabittir.  Meryem Sûresi'nin ilk âyetlerinde Hazreti Zekeriyya'nın bu duası ve kendisinin Yahya isimli bir oğulla ...

Süleyman Aleyhisselâm

İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Davud aleyhisselamın oğludur. Yakub aleyhisselamın neslindendir. Kudüs yakınlarındaki Gazze şehrinde doğdu. Hem peygamber hem sultandı. Çocukluğundan beri bilgili, iyilik ve adâleti seven biri olarak tanınmıştı.  On iki yaşındayken babasının yerine geçip, sultan oldu. Daha sonra kendisine Allahü teâlâ tarafından peygamberlik verildi. Dünyâya hâkim olan dört kişiden biridir. Ona peygamberlik verildiği Kur’ân-ı kerîmde En’âm sûresi 84. âyette bildirilmektedir. Süleyman aleyhisselam; “Yâ Rab! Bana hiçbir kimsede bulunmayan bir kudret ve devlet ihsân eyle.” diye dua etti. Duâsı kabul edilip, cinlerin, rüzgârın ve hayvanların da insanlar gibi Süleyman aleyhisselama itâat etmeleri emredildi. Kendisine ism-i âzam duası, bütün mahlûkâtın dili ve ilimlerin sırları öğretildi. Peygamberlikle birlikte ihsân edilen ilim, hikmet ve sultanlık kudretini, insanları doğru yola kavuşturmakta ve daha iyi bir hayat yaşamaları için kullandı. Şehirlerin kurulm...

Müseylemetü'l-Kezzab (633)

 Müseylemetü'l-Kezzab (633) Peygamberimizin vefatına yakın bir sırada ortaya çıkarak kendisinin de Allah'ın elçisi olduğunu ilan eden ve kısa sürede etrafına toplanan kimselerle büyük bir güç oluşturan Müseylemetü'l-Kezzab, Hz. Ebubekir zamanında, üzerine, Halid b. Velid komutasında gönderilen ordu ile çarpışmış; tarihin en kanlı muharebelerinden biri olan bu savaş sonunda, bir bahçe içinde sıkıştırılarak, Uhud Savaşı'nda Hazreti Hamza'yı şehid eden Vahşi'nin aynı mızrakla kendini vurması sonucu öldürülmüştür. Bu kanlı muharebede ensar ve muhacirin önde gelen bir çok siması da şehid olmuşlardır ki içlerinde Hazreti Ömer'in kardeşi Zeyd b. Hattab ve Ensarın reislerinden Sabit b. Kays'da vardır. Tarihî kayıtlara göre Peygamberimizin "Yalancı Müseyleme" sıfatını uygun gördüğü bu adam, Benî Hanife kabilesine mensup; ufak tefek, fakat teşkilatçı ve hatip bir kimseydi. Resûlullah'ın başarılarını gördükten sonra, kabilesi Hanefilerin de tıpkı Kure...

Gazneli Hanedanlığının Kurulması

Samani hükümdarı Abdül Melik, 961'de ölünce, Kabil bölgesinde yeni bir kuvvet yükselmeye başladı. Bu kuvvetin başında, Samani devletinin sınırındaki Gaz-ne'de küçük bir şehir devleti kuran, (962) Samani ordularının köle Türk komutanı Alp-Tiğin vardı. Şimdi bunun yerine, kendisinden daha maceraperest olan ve topraklarını genişleterek, adını başkenti Gazne'den (bugün Afganistan'da, Kabil'in 65 mil Güney Batısında bulunan Gazne) alan Gazneliler hanedanlığını kuran damadı Sebüktekin geçti. Sebüktekin'den sonra ise hepsi kendi çizgisinden olan 16 Gazne hükümdarı tahta geçti. Daha sonraki yirmi yıl boyunca, Sebüktekin Batıda Samanilerden Horosan'ın büyük bir bölümünü ve Doğuda Peşaver'e kadar olan bölgeyi aldı. Hindistan'a yapılan saldırıların gelenek haline gelmesi bunun zamanına rastlar. Bu seferler, daha sonra, oğlu ve hanedanlığın en meşhur üyesi olan Mahmud (998-1030) tarafından daha kuvvetli ve düzenli bir şekilde devam ettirildi. İran'daki topra...

Fatımilerden El-Hakim'in Tahta Çıkışı

El-Azik'in Mısır'daki zenginlik ve huzur dolu idaresinden (975-96) sonra sıra 11 yaşındaki oğlu el-Hakim'e (h. 996-1021) ve uzun bir huzursuzluk dönemine gelmişti. El-Hakim daha sonra tuhaf, keyfi ve gaddarca politikaları ile tanınacaktı; muhtemelen akli dengesi yerinde değildi. Kamu hayatını etkileyen beyanatlarında ifrat ile tefrit arasında gidip gelmekteydi. Dini zulümleri Hristiyan ve Yahudilere olduğu kadar Sünni Müslümanlara yönelikti. Her şeyden öte, günden güne daha aşırı İsmaili bir tavır takınarak sonunda, mensuplarını gerçekten kendi Hanlığına inandıkları Dürzi dininin çıkmasına neden olan ilahlık iddiasına başladı. Not:   Bu yeni mezhebin kurucusu ve isim babası, 1017'de Buhara'dan Mısır'a gelen ve ilahi ruhu Hz. Ali ve İmamlar vasıtasıyla el-Hakim'e intikal ettiğini ve vaazlar vermeye başlayarak onu ilahlaştıran, Muhammed bin İsmail el-Darazi (ö. 1019) adında İranlı bir İsmaili idi. Onun vaazları halk arasında karışıklıklara sebep oldu ve el-Dar...

Gazneli Mahmud'un İktidarı Ele Geçirmesi

İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerden birisi olan Yeminüdevle Mahmud (daha çok Gazneli Mahmud olarak bilinir, ö. 1030), babasının Gazneliler hanedanlığı için veliaht tayin ettiği ağabeyi İsmail'i kovduktan sonra, 27 yaşlarında iken, Gazneliler devletinin (Afganistan ye Kuzey İran) hükümdarı oldu ve 32 yıl hüküm sürdü. İslam Devletinin içinden çıkan bütün küçük krallıklar gibi, Gazneliler de her açıdan bağımsız oldular. Fakat sahip oldukları topraklarda hakimiyetlerinin meşrulaştırması karşılığı olarak, Bağdat'ta bulunan Abbasi halifesi el-Kadir'e (h. 991-1031) biat etmişlerdi. El-Kadir, Mahmud'a Yeminüddevle (devletin sağ kolu) unvanını verdi. Önemli bir askeri ve siyasi lider olduğu kadar, gayretli bir Müslüman ve Sünniliğin destekçisi (bütün Türkler gibi) olan Mahmud, kabul edilmiş dini naslara aykırı olanlar ve kafirler için bir felaket oldu. Esas gayretlerini, İslam'ın, iik kez 711'de Araplar tarafından getirildiği halde, önemli bir gelişme kaydedemediği H...

İstiğfar Duası

En büyük düşman nefs ve işlediğimiz günahlardır. En yakın dost da tevbe istiğfardır.  İstiğfar Duası, önceden işlenmiş tüm günahlardan dolayı pişmanlık duyulduğunu ifade etmek ve tekrar aynı günahları işlemeyeceğine dair Cenab-ı Allah’a söz vermek amacı ile okunan bir duadır. Duayı okumadan önce gusül abdesti almak gerekir.(Gusül abdesti almak sünnettir.)Gusül abdesti aldıktan sonra Allah Rızası için 2 rekat huşu ile namaz kılınır. Namaz tamamlandıktan sonra yine canı gönülden aşağıdaki dua 3 defa okunur. İstiğfar Duası Okunuşu “Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyûmü ve etûbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Ve es-elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ, innehû, hüve’t-tevvâbü’r-rahîm.” İstiğfar Duası Anlamı: “Ya rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütü...

ADL (Adil olan, adaleti emreden)

ADL (Adil olan, adaleti emreden) "Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır". (Maide Suresi, 8) Allah adalet yapanların en hayırlısıdır. O'nun mizanı tüm kainatı kuşatmıştır. O, adaletini dünyada ve ahirette kullarına gösterecektir. Herşeyi hakkıyla gören, herşeyin içini dışını bilen, herşeyden haberdar olan Allah'ın tüm işleri hikmetli ve adaletlidir. İnsanların yaşamları boyunca işledikleri tüm fiiller muhakkak Allah'ın adaletine göre değerlendirilecektir. Zulüm yapanların zulümleri elbette karşılıksız kalmayacağı, iyi tek bir sözün bile mükafatının verileceği, Kuran'da bizlere bildirilmiştir. Zaten iyi ile kötü bir olamayacağına göre tüm bunların adilce değerlendirileceği bir yer olmalıdır. İşte bu yer ahirettir; Allah'ın sonsuz adaletinin tecell...

Hâlide Binti Esved (ra)

Hâlide Binti Esved (ra)  Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin teyzelerinden... Âmine Hatun annemizin kızkardeşi... İbadete düşkün bir hanım sahâbî... O Mekke'li olup Abdimenâf oğullarından Esved İbni Abdiyeğus'un kızıdır. Annesi Âmine binti Nevfel'dir.  Hâlide, Abdullah ibni Erkam ibni Abdiyeğus ile evlenmiştir. O Mekke döneminde henüz müslüman olamamıştı. Hicretten sonra Medine'ye giderek orada İslâm'la şereflendi. Hâlide (r. anhâ) o güne kadar Rasûlullah (s.a.) efendimizi yeğeni olarak seviyordu.  Müslüman olduktan sonra ise Allah'ın Rasûlü olarak derin bir iman bağı ile sevmeye başladı. Ona biatta bulunarak bu bağını pekiştirdi. Ona verdiği söze sâdık kaldı. Ona gönülden itaat ve hürmet edip, saygı ve sevgi ile hizmet etti. O, neseb yönünden yakınlığını Allah Rasûlünün sahâbesi olmak sûretiyle ebedî yakınlığa çevirmiş bir bahtiyardır.  O maddî akrabalığını manevi kardeşliklerle kuvvetlendirerek hem bu dünyada hem de ahirette sevgili yeğeni, Allah...

Dubâa Binti Zübeyr (r.a)

 Dubâa Binti Zübeyr (r.a)  Râbiatü’l-Adeviyye Tâbiînden olup Süfyân-ı Sevrî (k.s.) ve Hasan-ı Basrî Hazretleri ile aynı asırda yaşamış büyük bir veliyye hanımdır. Gönlü aşk-ı ilâhî ile dopdoluydu.  Gözü devamlı yaşlıydı: "Bizim istiğfârımız yeni bir istiğfâra muhtaçtır." derdi.  Geceleri kâim (huzûr-i ilâhîde ibâdet hâlinde), gündüzleri sâim (oruçlu) idi.  Birgün ona:  "Kul, ne zaman rızâ makâmına ulaşmış olur?" diye sordular.  O da:  "Başa gelecek musîbetler, kişiyi ni’metler gibi sevindirecek olursa..." şeklinde cevap verdi.  O’nun en meşhûr bir duâsı da şudur:  "Yâ Rabbî! Sana cennetin için ibâdet ediyorsam, beni cennetine koyma!. Eğer sana cehenneminden korktuğum için ibâdet ediyorsam, beni cehenneminden çıkarma!.. Eğer sana senin rızân için ibâdet ediyorsam, beni cemâlini seyretmekten mahrûm etme!.."  Cenâb-ı Hakk’dan; bu mübârek vâlidemizin duâsı hürmetine bizleri de cemâliyle müşerref kılmasını niyâz ederiz. 

Ümmü Haram (r.a)

 Ümmü Haram (r.a)  Ümmü Haram binti Milhan radıyallahu anhâ Rasûllullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin süt halası...  İlk deniz seferine katılan, şehidlik özlemiyle yanan bir hanım sahâbî... Kıbrıs'ın manevî bekçisi...  Hala Sultan adıyla meşhur, şecaat sâhibi kahraman bir İslâm kadını...  O, Bi'setten önce Medine'de doğdu. Hazrec kabîlesinin Benî Neccar koluna mensuptur.  Babası; Milhan İbni Hâlid, annesi Müleyke binti Mâlik'tir.  Asıl adı bilinememektedir. Ümmü Haram künyesiyle meşhur olmuştur. Enes İbni Mâlik (r.a.)'ın teyzesidir. Haram İbni Milhan (r.a.)'ın da kızkardeşi olur.  O, Medine'nin ilk müslüman hanımlarından idi. İslâmdan önce Amr İbni Kays ile evlendi. Kays ve Abdullah adında iki oğlu oldu. İslâm güneşi Medine'ye yayılmaya başlayınca kocasının da müslüman olmasını istedi. Her vesileyle beyini İslâm'a davet etti.  Fakat kocası bu davete icâbet etmedi. Müslüman olmayı kabul etmedi. Çaresiz kalan Ümmü Haram (r.anhâ) müşrik...