Muhammed (Arapça: مُحَمَّد, Arapça telaffuz: [muħammad]; y. 570 - 8 Haziran 632), dünyanın en kalabalık ikinci dini olan İslam'ın kurucusu ve merkezî figürü olan dinî, askerî ve siyasi Arap liderdir.
Arap Yarımadası'nın tamamını ele geçirerek Müslüman hâkimiyetini tek bir yönetim altında birleştirmiş ve böylece İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'ın yanı sıra, öğretileri ile uygulamalarını güvence altına alarak İslami dinî inancın temelini oluşturmuştur.
Müslümanlar tarafından Âdem, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin daha sonradan tahrif edilmiş tek tanrılı dinlerini onaran ve tamamlayan kişi ve Allah'ın insanlara gönderdiği son peygamber olduğuna inanılır.
- Ebû'l-Kâsım (künye)
- Resûlullah (Allah'ın Elçisi)
- Muhammedü'l-Emîn (Güvenilir Muhammed)
- Bkz. Muhammed'in isimleri
Rakipler:
- Mekkeli paganlar
- Bizans İmparatorluğu
- Sasani İmparatorluğu
Evlilikleri Yıllar
- Hatice bint Hüveylid 595-619
- Sevde bint Zem'a 621-632
- Aişe bint Ebû Bekir 624-632
- Hafsa bint Ömer 624-632
- Zeyneb bint Huzeyme 624-625
- Hind bint Ebî Ümeyye 625-632
- Zeyneb bint Cahş 627-632
- Cüveyriye bint Haris 628-632
- Remle bint Ebî Süfyân 628-632
- Reyhâne bint Zeyd 629-631
- Safiyye bint Huyey 629-632
- Meymûne bint Haris 630-632
- Mâriye el-Kıbtiyye 630-632
- Kâsım
- Abdullah
- İbrahim
- Zeyneb
- Rukiyye
- Ümmü Gülsüm
- Fatıma Zehra
- Abdullah bin Abdülmuttalib (baba)
- Âmine bint Vehb (anne)
MS 570 civarında Arap Yarımadası'nın güneybatısındaki Mekke şehrinde, o zamanlar ticaret, bilim, sanat ve kültür merkezlerinin çok uzağında olan, dünyanın geri kalmış bir yerinde doğan Muhammed, hayatının ilk yıllarında hem öksüz hem yetim kalınca, amcası Ebû Talib'in koruması ve gözetimi altında büyüdü.
25 yaşındayken, Mekke'nin zengin ve dul kadınlarından biri olan Hatice isminde birisiyle evlendi. 40 yaşında, düzenli olarak bazı geceler inzivaya çekildiği Hira Mağarası'nda iken, Melek Cebrâil'in kendisine gelerek Allah'ın ilk vahyini ilettiğini duyurdu.
Aldığını söylediği vahiylerle birlikte, üç yıl sonra "tevhit" inancını açıkça ilan ederek insanları yeni bir yola davet etmeye başladı ki; bu, İslam inancına göre diğer peygamberlerin de daha önceden öğrettiği "Allah'a teslimiyet"tir. İslami kaynaklar, okuma ve yazmasının olmadığını belirtmektedir.
Başlarda Muhammed kendisine az sayıda destekçi buldu ve kimi Mekkeli kabilenin ve hatta akrabalarının düşmanlıklarıyla karşı karşıya kaldı.
Kendisine ve kendi inancını benimseyenlere yapılan eziyetten dolayı ilk önce bazı Müslümanları 615 yılında Habeşistan'a gönderdi, ardından 622'de destekçileriyle birlikte Medine'ye göç etti. "Hicret" adı verilen bu olay, daha sonradan hicrî takvim olarak da bilinen İslami takvimin başlangıcı ve İslam tarihinin dönemeç noktalarından biri kabul edildi.
Muhammed Medine'ye geldiğinde, "Medine Sözleşmesi" adı verilen bir anayasayla oradaki kabileleri tek bir çatı altında topladı ve İslam'ı buradan yaymaya devam etti. Mekkeli kabileler ile aralıklarla sekiz yıl süren çatışmaların ardından büyük bir Müslüman ordusu kurarak bu ordunun başında 630 yılında Mekke'yi ele geçirdi.
Ayrıca döneminde Habeşistan merkezli Aksum Krallığı, Doğu Roma İmparatorluğu, İran merkezli Sasani İmparatorluğu, Gassânîler, Mısır Valiliği, Umman ve Yemen krallıkları başta olmak üzere birçok devletin hükümdarına elçiler aracılığıyla İslam'a davet mektupları gönderdi.
Muhammed 632'de, Veda Haccı'nı tamamladıktan ve Veda Hutbesi'ni verdikten birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölümünden önce Arap Yarımadası'nın büyük bir kısmının İslam'ı benimseme süreci tamamlanmıştı.
İslam'a göre, Muhammed'in ölümüne kadar Allah tarafından vahyedilen tüm sözler (ayet), dinin temeli olarak kabul edilen kutsal kitap Kur'an'ı oluşturdu. Kur'an'ın yanı sıra Muhammed'in hayatı, uygulamaları ve sözleri de inananlar tarafından kabul görerek İslam hukukuna ve Müslüman kültür ve yaşam tarzına kaynak teşkil etti.
Bilgi kaynakları
Sözlü kültür geleneği
Muhammed ve çağdaşları ile ilgili en dikkat çeken konu, hadis ve siyer olarak derlenen bilgilerin 150-200 yıllık bir sözlü kültür dönemi sonrasında yazılmaya başlanması ve hikâyenin bundan sonra "evrimleşerek" ilerlemesidir. Bu rivayetlerin bazıları İslam dışı kaynaklarca desteklenmemekte ve bazıları da kendi içerisinde çelişkiler taşımaktadır.
Rivayetlere dayalı kayıtlarda olayın yaşandığı günlerde anlatılanlar büyük ölçüde gerçekliğini korurken, zaman içerisinde bunlar değişikliğe uğrayarak birkaç nesil sonra tarihî gerçeklikten tamamen uzaklaşırlar.
Hadis ve siyer gibi erken dönem kaynaklarında Muhammed'in hayatı ile hiçbir alakası olmayan hikâyelerin Muhammed'in hikâyesine birtakım değişiklikler yapılarak eklemlenmiş olabileceği, sıklıkla dile getirilen konulardandır.
Filistinli profesör Sami Ezzib, bu konuda dikkat çeken bir ifade ile, Muhammed'e isnat edilebilmiş olan Hayber Muharebesi ve Kureyza Muharebesi gibi olayların Yahudi kutsal kitabında yer aldığını, ancak bu kaynağa göre Yahudileri Yahudi olmayanların katlettikleri bilgisini vermektedir.
Rivayet kültürüne dayalı eserler dışında; İslam'ın erken tarihi, ne zaman ortaya çıktığı, hangi coğrafyada doğup dünyaya yayıldığı konularında, geleneksel anlatımların işaret edildiği Mekke'yi dışlayan ''Petra'' başta olmak üzere farklı coğrafyalara işaret eden teoriler ve iddialar ileriye sürülmektedir. Söz konusu tartışmalarda Petra, Petra'nın kuzeyinde bir bölge, Kûfe ve Hîre (Güney Irak) bölgeleri öne çıkmaktadır.
Bizans kronikleri, Hristiyan din adamlarının kayıtları, basılı paralar, Abbâsîler döneminde İslam'ın erken hikâyesinin yazılma sürecine katılan hadisçi ve tarihçilerin yaşam bölgeleri, Hîre ile Medine gibi bazı antik şehirlerin isimleri ve diğer bulgular, bazı çevrelerce Muhammed'in ve erken İslam coğrafyasının Güney Irak ile ilişkilendirilmesine ve Muhammed'in hayat hikâyesinin birden fazla kişinin hikâyelerinin birleşimi olabileceği kanaatine yol açmıştır.
Erken dönem biyografileri
Ana maddeler: Siyer ve Muhammed'in biyografileri listesi
Muhammed'in hayatıyla ilgili önemli kaynaklar, MS 8. ve 9. yüzyıllara ait bazı yazarların tarihî eserlerinde bulunabilir. Bunlar, Muhammed'in hayatı hakkında ek bilgi sağlayan geleneksel Müslüman biyografilerini içerir.
Erken dönem İslam tarihini ve Muhammed'in hayatını değerlendirmenin zorluğu, 690'lı yıllarda Emevî halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaratılan Ortodoks tarih haricinde neredeyse hiçbir şey bilinmemesindendir. Yoğun bir editörlük süreciyle tek bir güçlü gelenek yaratılmıştır.
Oryantalist tarihçi Patricia Crone, rivayete dayalı bu eserlerdeki içerik zenginliğini kıssacılık geleneğinin bir ürünü olarak görmekte ve bunların güvenilmez oluşunu şu sözlerle ifade etmektedir: "Birbirleriyle o kadar sık ve düzenli bir şekilde çatışıyorlar ki, çok isteyen birisi W. Montgomery Watt'ın Muhammed biyografisinin çoğunu tersten yazabilirdi."
Muhammed ile ilgili yazılmış en eski eser (siyer), 767 yılında (Hicrî: 150) ölen Arap tarihçi İbn-i İshak'ın yazdığı bir eserdir. Orijinal eser kaybolmuş olsa da, bu siyer 9. yüzyıldaki İbn-i Hişam'ın (ö. 833) ve daha az ölçüde Taberî'nin (ö. 923) eserlerinden kapsamlı alıntılar alarak günümüze ulaşmıştır.[48] Bir diğer erken tarih kaynağı, Vâkidî'nin (ö. 823) ve Vâkidî'nin öğrencisi İbn-i Sa'd'ın (ö. 845) eserleridir.
Pek çok bilim insanı bu erken dönem biyografilerini kabul etse de, bunların doğrulukları kesin değildir. Bu konuda yapılmış son çalışmalar, akademisyenlerin yasal meselelere dokunan gelenekler ile tamamen tarihsel olaylar arasında bir ayrım yapmasına yol açmıştır.
Hukuk grubunda gelenekler icada tabi olabilirken, istisnai durumlar dışında tarihî olaylar yalnızca "eğilimli şekillendirmeye" tabi olabilirdi.
Kur'an
Kûfi stiliyle yazılmış olan bir erken dönem Kur'an'ı. (Abbâsîler dönemi, 8-9. yüzyıllar)
Kur'an, İslam'ın ana kaynağı olan kutsal metindir. Müslümanlar tarafından Allah'ın son sözü olduğuna ve Cebrâil aracılığıyla ilki 610'da olmak üzere 22 yıllık süre zarfında Muhammed'e bildirildiğine inanılır.
Kur'an, Muhammed'in kronolojik biyografisi hakkında bilgi edinilmesine çok az yardım eder ve ayetlerin çoğunda söylenme sebebini öne çıkaran herhangi bir tarihsel bağlamdan bahis bulunmamaktadır.
Kanadalı yazar Dan Gibson, Kur'an'da kullanılan dilin başlangıçta saf Arapça olmadığını ve yazım dönemi itibarıyla sadece Petra bölgesinde kullanılan bir Arap dil yapısının Kur'an'da kullanıldığını iddia etmiştir.
Arkeolojik bulgular
İslam coğrafyasında saklanan, zaman zaman ziyarete ve dolaşıma sokulan ve Muhammed'in biyografisi ile ilgili olan belgeler, radyokarbon tarihleme ve genetik soybilim testi gibi metotlarla kanıtlanmaya muhtaç olan Medine Sözleşmesi, Muhammed'in aştinamesi ve kendi dönemindeki devlet başkanları ve valilere yazdığı söylenen mektuplar ve bunların yanında kıl, sakal, hırka, nalın gibi malzemeler, bu bulgular arasındadır.
Tarihsellik
Erken İslam tarihi ve Muhammed, tümü MS 633 ve sonrasına tarihlenen ve Yahudi ve Hristiyan topluluklar tarafından Yunanca, Süryanice, Ermenice ve İbranice yazılmış kaynaklara da yansımıştır.
Bu kaynaklar, özellikle kronoloji ve Muhammed'in Yahudilere ve Filistin'e karşı tutumu konusunda Müslüman kaynaklara göre bazı temel farklılıklar içermektedir. Bunun yanında hiçbir Bizans ya da Süryani kaynağı, Muhammed'in Müslüman literatüründen önceki erken kariyeri hakkında herhangi bir ayrıntı vermemektedir.
İngiliz tarihçi Sebastian P. Brock tarafından incelenen Süryani ve Bizans kaynaklarına göre;
Muhammed için kullanılan "peygamber" ünvanı çok yaygın değildir, "resûl" ise daha da azdır. O, basitçe "Arap krallarının ilki" olarak tanımlanmış ve dönemin Süryani kaynakları, erken dönemdeki İslami fetihleri "Müslüman fetihleri" olarak değil, esas itibarıyla "Arap fetihleri" olarak görmüştür.
Muhammed'in ölümünden yaklaşık 20 yıl sonra İslam Hâlifeliği'nin ve diğer çağdaş devletlerin sınırlarını gösteren Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Akdeniz haritası.
Muhammed'in ölümünden iki yıl sonra, MS 634 yılında yazıldığı düşünülen Yakup'un Öğretisi ("Doctrina Jacobi") isimli Yunanca eserde Candidatus adındaki birinin ölüm haberinin geldiği ve Arabistan'da yeni bir peygamberin ortaya çıktığı kaydedilmiştir.
Eserin Kartaca'da geçtiği, ancak 634-640 yılları arasında Filistin'de kaleme alındığı varsayılmaktadır. Patricia Crone ve Michael Cook, eserin 634'te Kartaca'da geçtiğini ve o tarihten birkaç yıl sonra yazıldığını, 640 tarihinin çok geç olduğunu söylemişlerdir.
Candidatus, Sarazenler tarafından öldürüldüğünde Kayserya'daydım ve tekneyle Sykamina'ya doğru yola çıktım. İnsanlar "Candidatus öldürüldü" diyorlardı ve biz Yahudiler buna çok sevindik. Ve bir Peygamber'in Sarazenler (Arap) ile birlikte ortaya çıktığını ve meshedilmiş olan Mesih'in geleceğini ilan ettiğini söylüyorlardı. — Yakup'un Öğretisi (Doctrina Jacobi).
Burada adı anılan Candidatus, araştırmacılara göre muhtemelen Bizans İmparatorluğu'nun Filistin'deki komutanı olan Sergius'tur ve bahsedilen olay da, MS 634 yılının Şubat ayında Gazze yakınlarında Râşidîn Hâlifeliği ordusu ve Bizans ordusu arasında gerçekleşen Dathin Muharebesi'dir.
Muhammed'in ölümünden yaklaşık iki yıl sonra meydana gelen bu muharebede, Amr bin Âs komutasındaki Müslüman ordusu Doğu Roma ordusuna karşı galip geldi ve kumandan Sergius ve süvarileri öldürüldü.
Yakup'un Öğretisi eserinde de bölgede azınlık olarak yaşayan ve Doğu Roma'dan zulüm gören Yahudilerin Müslümanların bu zaferini kutladığı ve Sergius'un ölümüne sevindikleri yazılmaktadır.
Muhammed ile ilgili 7. yüzyılın başlarına ait bir başka hikâye, Bagratuni Hanedanı'nın Ermeni piskoposu olan Sebeos'tan gelmektedir. Anlattıklarına göre, Arapların ani patlama anılarının taze olduğu bir zamanda yazmıştır.
Sebeos, Muhammed'in adını ve mesleğinin tüccar olduğunu belirtmiş ve ilahi bir vahiy ile hayatının aniden değiştiğini ima etmiştir. Sebeos, Müslümanların kendilerinin ne yaptıklarını düşündüklerine dikkat eden ve İslam'ın yükselişi için bir teori sunan ilk gayrimüslim yazardır.
O sırada İsmailoğulları'ndan adı Mahmet (Muhammed) olan ve tüccar olan bir adam, sanki Tanrı'nın emriyle onlara vaiz ve hakikat yolu gibi göründü.
Onlara İbrahim'in tanrısını tanımalarını öğretti; özellikle de Musa'nın tarihinde öğrenildiği ve bilgilendirildiği için. Şimdi emir yukarıdan geldiği için, hepsi tek bir düzende din birliği içerisinde bir araya geldiler. Boş kültlerini terk ederek, babaları İbrahim'e görünen yaşayan Tanrı'ya döndüler.
Böylece Mahmet onlara leş yememeyi, şarap içmemeyi, yalan söylememeyi ve zina etmemeyi emretti.
Dedi ki: "Andolsun ki, Tanrı bu ülkeyi İbrahim'e ve soyuna ebediyen vadetmiştir; İsrail'i sevdiği süre boyunca söz verdiği gibi ortaya çıktı. Ama şimdi siz İbrahim'in oğullarısınız ve Tanrı İbrahim'e verdiği sözü ve soyunu sizin için yerine getiriyor. Yalnızca İbrahim'in tanrısını içtenlikle sevin ve gidin Tanrı'nın baban İbrahim'e verdiği ülkeyi ele geçirin. Savaşta kimse sana karşı koyamayacak, çünkü Tanrı seninle." — Sebeos
Andrew Marr, Büyük Dünya Tarihi ("A History of the World") isimli eserinde Muhammed'in tarihselliği ile ilgili şu cümleleri kurmuştur:
Muhammed'in hayatı hakkında kendi döneminden çok az bilgi kalmıştır (...) Peygamber'in zamanında yazılan Hristiyan eserlerde bu Arap lidere birkaç referans var ve varlığı hakkında neredeyse hiç şüphe yok. Ama bu konuya yine de dikkatli yaklaşmalıyız. —
Andrew Marr, A History of the World
Diğer İbranî peygamberlerin ve hatta İsa'nın tarihselliği tartışmalı olsa da; Muhammed, pek çok bilim insanı ve tarihçi tarafından "tarihsel bir şahsiyet" olarak kabul edilmektedir.
İsimleri ve ünvanları
Osmanlı âlimi Müstakimzâde Süleyman Sadeddîn (1719-1788), "Mir'âtü's-Safâ fî Nuhbeti Esmâi'l-Mustafa" isimli risalesinde Muhammed'in 99 ismini açıklamıştır.
Tam adı "Ebû'l-Kâsım Muhammed ibn-i 'Abd Allâh ibn-i 'Abd'ûl-Muttâlib ibn-i Hâşim ibn-i 'Abd Menâf El Kureyşî" (Arapça: محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي) ya da daha kısa olan "Ebû'l-Kâsım Muhammed bin 'Abd Allâh bin 'Abd'ûl-Muttâlib El Hâşimî" olarak geçer. Bu isim Türkçeye, "Kureyşli 'Abd'ûl-Menâf oğlu Hâşim oğlu 'Abd'ûl-Muttâlib oğlu 'Abd Allâh oğlu Kâsım'ın babası Muhammed" olarak tercüme edilebilir.
Ayrıca O'nun, yaşadığı toplumdaki kişiler tarafından el-emîn (emin kişi, dürüst kişi) lakabıyla Muhammedü'l-emîn olarak adlandırıldığı da söylenmektedir.
Muhammed ismi, Arapçada "övgü" kökü olan ḥamd fiilinden türemiş olup "övgü alan, övülen, övgüye değer olan" manalarına gelir.
Kur'an'da "Muhammed" ismi dört defa geçmektedir. Bunun yanında, halk tarafından "Mustafa, Mahmud ve Ahmed" isimleriyle de anılır. Mustafa, Arapçada "seçilmiş"; Ahmed ise "daha çok övülen" demektir.
Künyesi ise Ebû'l-Kâsım, yani "Kâsım'ın Babası"dır. Künye, Arap toplumlarında, kişinin ilk doğan erkek çocuğunun ismine nazaran verilmektedir. Bunun yanı sıra Muhammed, kendisini Ebû'l Benat, yani "Kızlar Babası" olarak da tanıtmıştır; çünkü O'nun doğmuş olan 7 çocuğundan 4'ü kızdır.
Kur'an'a göre, Muhammed'in geleceği daha önce Tevrat'ta ve İncil'de bildirilmiştir. Konuyla ilgili olan bir hadiste Muhammed, kendisiyle ilgili olarak "Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir." demiştir.
Alman oryantalist yazar Volker Popp, "Muhammed" ve dördüncü halifenin adı olan "Ali" (yüce olan) sözcüklerinin isim olarak değil, bir ünvan olarak ortaya çıktığını öne sürmüştür.
Soyu
- Benî Haşim,
- Adnaniler,
- Kureyş,
- Muhammed'in soyu
Muhammed'in annesi Âmine ve babası Abdullah'ın, ortak ataları olan Mürre bin Kâ'b'a dayanan soy haritası.
Rivayet kültürüne göre Muhammed, İbrahim'in büyük oğlu İsmail'in soyundan, Adnaniler kavmine uzanan bir soy hattından, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden gelmektedir.
Buna göre soy silsilesi şöyledir:
- Muhammed,
- Abdullah,
- Abdülmuttalib (Şeybe),
- Hâşim,
- Abdümenâf (Muğire),
- Kusay,
- Kilâb,
- Mürre,
- Kâ'b,
- Lüey,
- Gālib,
- Fihr,
- Mâlik,
- Nadr,
- Kinâne,
- Huzeyme,
- Müdrike (Âmir),
- İlyas,
- Mudar,
- Nizâr,
- Mead,
- Adnân.
Yine Muhammed, bazı hadislere göre kendi soyunun Peygamber İbrahim'den geldiğini de ifade etmiştir:
Allah;
- İbrahimoğullarından İsmail'i,
- İsmailoğullarından Kinâneoğullarını,
- Kinâneoğullarından Kureyş'i,
- Kureyş'ten Benî Hâşim'i,
- Benî Hâşim'den de beni seçmiştir.
Ben, iki kurbanlığın oğluyum.
Ayrıca Muhammed, rivayete göre Mekke'nin Fethi'nden sonra Kâbe putlardan temizlenirken Kâbe'nin içinden ellerinde fal oklarıyla İbrahim ve oğlu İsmail'in heykelleri çıkarılınca, onların bu işi hiç yapmadıklarını söylemiş ve onların putperestlik malzemesi hâline getirilmelerinden duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir. Bir başka hadise göre Muhammed, torunları Hasan ve Hüseyin için yaptığı duayı daha önce İbrahim'in de kendi oğulları İsmail ve İshak için yaptığını söylemiştir.
Revizyonist araştırmacıların iddia ettiklerine göre Kureyş, Muhammed'in mensubu olduğu Arap kabilesinin değil, MÖ 6. yüzyılda İran'da Ahameniş İmparatorluğu'nu kurarak Yahudileri Babil Sürgünü'nden kurtaran ve Yahudiler arasında büyük bir saygınlıkla da anılan Pers İmparatoru Büyük Kiros'un adıdır.
Muhammed'in kabilesi Kureyş'in, antik bir Arap uygarlığı olan Nabatîlerin bir kabilesi olduğu kayıtlardadır. Nabatîlerin aslında Arap kökenli olduğu, fakat yabancılarla (Persler ile) birlikte oturmaları sebebiyle neseplerinin karıştığı ve dillerinin bozulduğu, ifade edilen çeşitli görüşlerdendir.
İslam öncesi Arabistan
Genel coğrafi durum
İslam öncesi Arap Yarımadası'ndaki başlıca ticaret yollarını gösteren harita.
İslam öncesi Arap Yarımadası'nda, sert çevre koşullarına ve yaşam tarzına uyum sağlayarak çöl koşullarında hayatta kalabilmek, insanların ortak bir şekilde yaşamasına yol açmıştı. Böylece, ortaya çıkan aşiretlerin oluşumu kan bağına dayanmaktaydı. Yerli Araplar, hem göçebe hem de yerleşik bir hayat sürüyorlardı.
Göçebeler daha fazla su ve mera bulmak için topluca sürekli bir yerden diğerine giderken, yerleşik hayat sürenler ise ticaret ve tarımla uğraşıyorlardı. Kervanlara ya da vahalara saldırmak da göçebelerin hayatının bir parçasıydı ve bunu bir suç olarak görmüyorlardı.
MÖ birinci binyıldan itibaren Güney Arabistan'da baharat ticaretinden zenginleşen gelişmiş krallıklar var olmuştu. İlk zamanlarda ticaret yolları kuzeybatı kıyısından geçerken, 7. yüzyıl itibarıyla tüccarlar Kızıldeniz üzerinden deniz yolculuğunu gittikçe daha fazla tercih ettiği için buradaki ticaret azalmış ve görece müreffeh olan birçok yer gerilemişti.
Tahıl ve zeytinyağı gibi birkaç önemli ürünün yanı sıra yün ve deri ticareti, daha yerel ticaret faaliyetlerine bağımlı olan Mekke ve Medine (o dönemdeki bilinen adıyla "Yesrib") gibi birkaç şehir kalmıştı.
Arabistan'ın çöllük bölgeleri çok yoksuldu. Bedevî kabileler göçebe yaşam tarzını benimsemiş ve kıt kaynaklara sahip olabilmek için girişilen rekabet, topluma şekil vermişti; asıl olarak soy veya kabileye bağlılık duyulmuştu.
İslam'ın yükselişinden önce, MS 600'lerde Arap Yarımadası, Doğu Roma ve Sasani İmparatorluğu.
Bizans ve Sasani imparatorlukları, İslamiyet öncesinde Orta Doğu'yu kontrol eden iki büyük güçtü. Yüzyıllarca devam eden Pers-Roma savaşları bölgeyi iyice zarara uğratmıştı. Bölgede Perslerin Lahmîler ve Romalıların da Gassânîler gibi vasal devletçikleri bulunuyordu.
Arabistan coğrafyası oldukça kurak ve volkanik olduğu için, vaha ve su kaynaklarının olduğu yerler haricinde burada tarım yapılması zordu. Genel görünümü, çöl içerisinde dağılmış nokta şeklindeki köyler ve şehirler gibiydi.
Mekke ve Medine (Yesrib) bu şehirlerin en önemlilerindendi. Medine, gelişmekte olan büyük bir tarım yerleşim yeriyken, Mekke ise birçok aşiretle çevrilmiş önemli bir finans ve hac dolayısıyla bir ziyaret merkeziydi.
Muhammed'in yaşamının ilk yıllarında, ait olduğu Kureyş kabilesi Batı Arabistan'da baskın bir güç hâline geldi. Kureyşliler, Batı Arabistan'daki birçok kabilenin üyelerini Kâbe'ye bağlayan ve bu Mekke mabedinin prestijini pekiştiren bir kült birliğini kurdular.
Câhiliye argümanı (Cahiliye Dönemi)
İslami literatürde, Arap toplumunun İslam öncesi dönemine ''Câhiliye Dönemi'' adı verilmektedir. İslami dönemde ortaya çıkmış olan terim, Kur'an ve hadislerde Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını, sosyal hayat görüşlerini, genel olarak ise kişilerin ve toplumların günah ve isyanlarını İslami dönemden ayırt etmek veya benimsetmek için kullanılır.
Fuhuş, zina, hırsızlık, putlara tapılması, adaletsizlik, şiddet, kabileler arasındaki bitmez tükenmez kan davaları, yağmacılık, köleliğin olağan görülmesi, özellikle kadının köleleştirilmesi ve bir mal gibi alınıp satılması, bu dönemin özelliklerinden olarak görülür. Kadının böylesine aşağılanması, kız çocuklarının o toplumdaki kişiler tarafından bir ayıp olarak kabul edilmesine neden olmuştur.
İslam tarihçiliğine göre, Câhiliye Dönemi şiirlerindeki kadın algısı sosyal hayata yansımamıştı. Kadınlar alt tabaka insanı olarak görülmüştü. Üst sınırı olmayan çok eşli evlilik yaygındı. Fuhuş bir meslek hâlini almıştı ve köle sahipleri de kölelerini bu işe zorlamaktaydı. Kadınlar, babalarının veya eşlerinin miraslarından pay alma hakkına sahip değildi.
Evlatlar isterlerse, babalarının ölümünün ardından üvey anneleriyle evlenebilirdi. Boşanma hakkı da erkeğe ait ve sınırsızdı. Soylular, kızları olduğunda bunu bir utanç kaynağı olarak görüp onları öldürebilmekteydi. İslam toplumunun belleğinde, bu dönemde kızların diri diri toprağa gömüldüğü yönündeki rivayetler de önemli yer tutar.
Nitekim Kur'an'ın Tekvir Suresi'nin 8. ve 9. ayetinde diri diri gömülen kız çocuklarına atıfta bulunulmakta ve bu durum eleştirilmektedir. Kız çocuklarını gömme âdeti pek yaygın değildi; ancak zaman zaman yapılıyordu ve bazı kabileler arasında bu olay yaygınken, bazılarında çok nadirdi.
Ayrıca çölde ve köylerde, şehirlere oranla daha yaygındı. Bununla birlikte, bu âdetin Muhammed'in kabilesi olan Kureyşliler arasında mevcut olmakla birlikte yaygın olmadığı söylenebilir.
Kurban sunma veya diğer nedenlerle yapılan çocuk katliamları konusunda Arapların diğer milletlerden çok da farklı olmadıkları, ifade edilen bir diğer noktadır.
Tapınmalar ve dinî gruplar
İslam öncesi Arap Yarımadası'nda çok sayıda kutsal mekân ve buralarda inşa edilen kübik ilâh evlerinin (Kâbe) bulunduğu, bu kutsal kabul edilen mekânlar ve ilâh evlerinin Araplarca haram aylar boyunca ziyaret edilerek bu mabetlerde değişik tapınmaların ve ayinlerin gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Mekke'deki Kâbe, aşiretlerin koruyucu tanrılarının 360 tane put heykeline ev sahipliği yapıyordu. Kâbe'de yer alan El-Manât, El-Lât ve El-Uzzâ ismindeki üç tanrıçanın, baş tanrı Al-İlah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Bu dönemdeki Arapların büyük bir kısmı paganizm inanışına mensuptu.
Ayrıca Arap kabilelerinin bir kısmı Allah'a inanıyor, ama kıyamet gününe ve ahirete inanmıyorlar. Putperest olanların çoğu ise putları Tanrı kabul etmiyorlar, aksine Allah'a ulaşmak için birer aracı olarak görüyorlardı.
Arap kabileler, savaşın yasak olduğu hac mevsiminde (haram aylarda), bir bayram havası içerisinde düzenlenen panayırlara ve festivallere katılırlar, kendi putlarına dua, secde ve tazimde bulunurlar, kendi putları adına kurban keserler ve sadaka verirlerdi. Daha sonra her kabile Kâbe'yi tavaf ederdi.
Bu tavaf genelde çıplak olarak gerçekleştirilirdi. Bu ziyaretlerde tanrılara çeşitli hediyeler sunarlar, güzel kokular sürünürler, hatta bu ziyaretlerin öncesinde oruç tutarlardı. Bu dönemde nazardan korunmak için muska ve tılsımlara başvurmak da yaygındı.
Bunlara karşılık; Hristiyanlar, Yahudiler ve Mecûsîler dahil olmak üzere Arabistan'da tek tanrı inancına sahip çeşitli topluluklar da vardı.
Güçlü Yahudi kabileler güneyde Yemen'e ve kuzeybatıda Medine gibi tarımsal vaha şehirlerine yerleşmişti. Hristiyanlar da Yemen ve Doğu Arabistan'da tutunmaya başlamışlardı. Tek tanrılı inançlar, bedevî Arapların geleneksel çok tanrılı inancına darbe indirse de paganizm hâlen çok güçlüydü. Muhammed'in zamanında Arabistan, tam anlamıyla dinî ve siyasi bir mayalanma hâlindeydi.
Yerli Araplardan olan Hanîfler, Arap Yarımadası'ndaki tek tanrılı topluluklardan birisiydi ve bazen yanlış bir şekilde Hristiyanlar ve Yahudiler arasında sınıflandırılıyorlardı.
İslami öğretiye göre Hanîfler, İslam öncesi dönemde İbrahim'in tebliğ ettiği dine tâbi olanlara verilen isimdir. Kur'an'da "Hanîf" sözcüğü bazı ayetlerde geçmekte ve Hanîfliğin müşriklikten farklı ve onun karşıtı olduğu ve İbrahim'in inancı olduğu belirtilmektedir (Bakara: 135). İslam inancına göre, Muhammed de bir Hanîf idi ve İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan gelmekteydi.
Peygamber beklentisi
Klasik dinî anlatılarda, İslam öncesinde, kendilerine mistik özellikler de atfedilen Hanîflik inancına sahip Arap şairlerinin, kendi nutuklarında yakın zamanda bir peygamberin geleceğini bildirdikleri söylenir. Kur'an'da kehanet ve benzeri uygulamalar hoş karşılanmadığı hâlde, İslam toplumunda bu tür konuşmalar önemsenen konuşmalardı.
Kur'an ifadesine göre Muhammed'in geleceği İsa tarafından müjdelenmiştir:
Hani, Meryem oğlu İsa, "Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah'ın size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim!" demişti.
— Saff Suresi: 6[136]
Muhammed'e atfedilen bir sözde de, "Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir." ifadesi kullanılır.
Fakat bahsedilen bu isimler, günümüzdeki Kanonik İncillerde bulunmamaktadır. Buna karşılık bazı İslam bilginleri, Yuhanna İncili'nde geçen "Faraklit" sözcüğünün Muhammed'i işaret ettiğini savunurlar.
Faraklit'in Hristiyan dünyasındaki karşılığı ise "Kutsal Ruh"tur. Yuhanna İncili'nin 14. bölümünde geçen ifadelere göre İsa, Faraklit ("Gerçeğin Ruhu") ile ilgili olarak şöyle demiştir:
Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu'nu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.
— Yuhanna 14:16-17
17. yüzyılda yaşayan ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, Seyahatnâme adlı eserinde, İslam'da İsa'nın havarilerinden biri olarak kabul edilen Şem'un-u Safâ'nın (Simun Petrus) Lübnan'ın güneyindeki Nakura şehri yakınlarındaki türbesinde bulduğu İncil nüshasını incelediğini, Muhammed'i müjdeleyen ifadenin o nüshada mevcut olduğunu iddia etmiştir. Evliya Çelebi'nin, bizzat Şem'un-u Safâ tarafından yazıldığını naklettiği bu elyazması İncil bulunamamıştır.
Mekke hayatı (Muhammed'in Mekke dönemi)
Genel bakış
Muhammed, bazı kaynaklara göre 570, bazı kaynaklara göre ise 571 yılında Arabistan'ın Mekke şehrinde dünyaya geldi. Doğumundan önce babasını, 6 yaşında ise annesini kaybeden Muhammed, amcası Ebû Talib tarafından büyütülüp gözetildi. Çocukluğunda çobanlık yaptı, daha sonra ise tüccar olarak çalıştı. İlk kez 25 yaşındayken, 40 yaşındaki zengin bir dul olan, Mekke'nin ünlü ve soylu şahsiyetlerinden Hatice ile evlendi.
Muhammed'in bazı geceler, Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda düzenli aralıklarla inzivaya çekilip dua etme alışkanlığı vardı. Bu alışkanlık 35 yaşından sonra yaygınlaştı.
40 yaşında oradayken, İslamî inanışa göre Kur'an'da yer alacak ilk ayetler Muhammed'e indirildi ve Muhammed, bunların kendisine görünen Cebrâil meleği aracılığıyla indirildiğini söyledi.
İlk başta yalnızca yakınlarını uyaran Muhammed, üç yıl sonra insanları topluca İslam'a davet etmeye başladı.
Allah'ın bir olduğunu, Allah tarafından kabul görmenin tek yolunun Allah'a teslim olmak olduğunu öğretti. Kendisinin Allah'ın peygamberi ve resulü olduğunu, önceki diğer peygamberler ile aynı kandan geldiğini anlattı.
İlk başta kendisine az sayıda takipçi bulan Muhammed, Mekke'de bazı aşiretlerin, hatta bazı akrabalarının düşmanlığıyla karşılaştı. Bu dönemde taraftarlarının şiddet içeren ağır muameleler görmesi sebebiyle, bazı takipçilerini 615 yılında Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na gönderdi. 622 yılına gelindiğinde de, kendisine inananlarla birlikte topluca Medine'ye göç etti.
Muhammed, Medine'ye geldiğinde Medine Sözleşmesi anayasası ile oradaki aşiretleri tek çatı altında birleştirdi. Mekkeli kabileler ve paganlar ile aralıklı süren sekiz yıllık savaşlardan sonra, kendisine iman edenlerin sayısı 10.000'i aşmıştı.
630 yılı başında, 10.000 kişilik büyük bir Müslüman ordusunun başında, Mekke'nin kuşatılması sonrasında yapılan antlaşma ile kansız bir şekilde Mekke'nin kontrolünü eline aldı.
Şehre girip tüm putları yıktı ve daha sonra takipçilerini Doğu Arabistan'da geriye kalan tüm putperest tapınakları yıkmaları için yolladı. Kısa sürede yapılan birçok seferden sonra Arabistan'ın büyük bölümünü ele geçirdi. 632 yılında, Veda Haccı'ndan ve Veda Hutbesi ile Arafat Dağı'nda 100.000'den fazla Müslümana topluca seslendikten sonra Medine'ye döndü.
Bundan birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölüm vaktine kadar Arap Yarımadası'nın çoğu Müslüman olmuş, Arabistan'ı tek devlet altında birleştirmişti.
Çocukluğu ve gençlik yılları
Mekke'de günümüzde kütüphane olarak kullanılan bu yapının Muhammed'in bizzat doğduğu yerde bulunduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle yapı, "Beytü'l Mevlid" olarak da anılmaktadır.
Muhammed'in babası Abdullah bin Abdülmuttalib, annesi ise Kureyş kabilesinin kollarına mensup Vehb bin Abdümenâf'ın kızı Âmine'dir. Muhammed, doğumundan yaklaşık beş-altı ay önce babası Abdullah'ı kaybetti. Bunun üzerine, yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa "Muhammed" adını verdi. Annesi Âmine, çocuğunu iyice emziremedi. Muhammed'i bir süre, amcası Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe emzirdi.
İslamî geleneğe göre Mekke'de yeni doğmuş olan bebekler, çöl ve doğa yaşamının bebekler için daha sağlıklı kabul edilmesinden ötürü, bir süreliğine çölde bir bedevî ailesiyle birlikte yaşamaya gönderilirdi ve süt anneler tarafından emzirilmeleri ve beslenmeleri sağlanırdı.
Süt anneliği yapan kadınlar, babasız olduğu için bir yetime bakmanın kârlı olmayacağını düşünerek Muhammed'i almayı reddettiler. Ancak o sıralarda Mekke'ye süt çocuğu bulmak için gelen ve bakacak bir çocuk bulamayan Halime adındaki bir kadın, gönülsüz de olsa Muhammed'i almayı kabul etti.
Sonuç olarak Muhammed, Benî Sa'd kabilesinden olan Halime'ye süt anneliği yapmak amacıyla emanet edildi. Muhammed, süt annesi Halime ve kocası Haris'in yanında iki veya üç yaşına gelene kadar kaldı.
Halime, Muhammed'i sütten kestikten sonra onu ailesine iade etti. Ancak hastalık tehlikesinden ötürü yine Halime'nin yanına gönderildi ve bir-iki yıl daha orada kaldı.
16. yüzyıla ait Siyer-i Nebi'de yer alan "Muhammed'in doğumu" betimlemesi.
Muhammed yaklaşık dört yaşına kadar, annesi Âmine'nin de gözetimiyle birlikte süt annesi Halime'nin yanında kaldıktan sonra Mekke'ye, annesinin yanına döndü. Dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile birlikte kaldı, onun şefkat ve özeni ile yetişip büyüdü.
Muhammed altı yaşındayken, annesi Âmine ve dadısı Ümmü Eymen ile birlikte babasının kabrini görmek ve bazı akrabalarını ziyaret etmek için Medine'ye yolculuk etti. Medine'de, annesinin akrabaları Neccâroğulları'nda bir ay kadar kaldı.
Daha sonra Mekke'ye dönüş yolundaki Ebva köyüne ulaştıklarında annesi hastalandı. Annesi orada, çok genç yaşta öldü ve orada defnedildi. Dadısı Ümmü Eymen, Muhammed'i Mekke'ye getirip dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.
Altı yaşından sekiz yaşına kadar, ona dedesi Abdülmuttalib baktı. Abdülmuttalib, yaş itibarıyla seksen yaşını aşmış bir ihtiyardı. Muhammed sekiz yaşında iken, dedesi de hastalandı ve öldü.
Dedesi ölmeden önce, onu yetiştirmesi için oğlu Ebû Tâlib'e emanet bıraktı. Bu konuda kimi kaynaklar, Abdülmuttalib'in Muhammed'in iki öz amcası Ebû Talib ile Zübeyr arasında kura çekilmesini istediği ve kuranın Ebû Talib'e çıktığını söylerler. Sonuç olarak Muhammed, Haşimoğulları'nın yeni lideri seçilen amcası Ebû Talib'in himayesine girdi.
İslam geleneğine göre Muhammed'in 12 yaşındayken Rahip Bahira ile tanıştığı, o dönem Bizans idaresinde olan Busra kasabasından bir görünüm, Suriye.
Rivayete göre Muhammed yaklaşık 12 yaşındayken, amcası Ebû Talib ticaret yapmak için gittiği Suriye'ye onu da götürdü ve bu gezide Bizans hâkimiyetindeki Busra kasabasında Bahira isminde Hristiyan bir münzevi rahip ile tanıştı.
Geleneğe göre Bahira, küçük Muhammed'i inceledikten ve O'nunla sohbet ettikten sonra amcası Ebû Talib'e onun son peygamber olacağını haber verdi. Ardından çocuğu Yahudilerden veya Bizanslılardan korumasını ve Şam'a gitmemesini söyledi.
Sonraki yıllarda Muhammed, 17 yaşındayken diğer öz amcası Zübeyr bin Abdülmuttalib ile ticaret için Yemen'e gitti. Yapılan bu gezilerin Muhammed'in bilgi, görgü ve zihinsel alt yapısının oluşumunda etkin bir rol oynadığına inanılmaktadır.
Ayrıca gençliğinde amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasında çıkan Ficâr Savaşları'na da katıldı. Bu savaşlarda kılıç kullanıp dövüşmek yerine, atılan okları toplayıp amcalarına verdi.
Yorumlar
Yorum Gönder