Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İslam Dininde Şeriat

Şeriat (Arapça: شَرِيعَة, şarīʿa), Kur'an âyetleri ile Muhammed'in söz ve fiillerinden oluşan naslardan alimler sınıfının (Fukaha) çıkarımları (istinbat) ile oluşturulan dinî kanunlar toplamıdır. İslam'da ibadetler (farz-vacip kabul edilen), muameleler ve cezalarla ilgili tüm kavram ve kuralları kapsar.  Tarihsel seyir içerisinde kanun ve kuralların teorik (usul) ve pratik uygulama (füru/fetva) çalışmaları ile ilgilenen ve isimleri öne çıkan kişiler adına belirli toplum ve devlet yönetimlerinin de tercihlerini yansıtan fıkıh mezhepleri ortaya çıkmış, ancak şeriat hiçbir zaman tek başına geçerli bir hukuk sistemi olmamış, Ömer veya Emevilerden itibaren "örfi hukuk" ile birlikte kullanılmıştır. Şeriat'ın "insanlar arası ilişkiler bölümü” 1850'lerden itibaren “İslam hukuku” olarak yeni bir isimle sunulmaya başlanır. İslam hukukunda yer yer modern hukukla benzer argümanlar kullanılmasına rağmen aralarında bir takım temel farklar vardır.  İslam'da huku...

İslam Dininde Helal

Helal (Arapça: حلال), Dini terim. Meşru, yasal veya uygun anlamındadır. Haram teriminin zıt anlamındadır. Çoğu zaman Mübah ile eş anlamlı olarak da kullanılır. Helal ayrıca en az iki şahit huzurunda tarafların kabullerini sözlü olarak beyan ettiği ve mehir (boşanma tazminatı) miktarının kararlaştırıldığı bir tören ile evlenilmiş eş anlamında da kullanılır. Helal, ibaha, haram Fıkıhçılar Şeriatta esas olanın ibaha (helal olma) olduğu, haram ve yasak olma durumunun istisna olduğunu ve adına nass denilen şer'i kaynaklarca bu haram ve yasak oluşun açıkça belirtilmiş olması gerektiğini ifade ederler. Ayrıca bu kaynaklar şer'i delil olma açısından geçerli bir kaynak olmalı ve kendi içerisinde çelişki barındırmamalıdır.

İslam Dininde Haram

Haram (Arapça: حرام), din kurallarına aykırı olan, dinî bakımdan kesinlikle yasak olan eylemleri tanımlayan bir din terimidir. Türkçede genel anlamda "dinî yasak" manasında ve dinlerde yapılması yasak olan davranışları tanımlamakta kullanılır. Fıkıh terminolojisinde Allah’ın yapılmamasını mutlak biçimde emrettiği fiillere verilen genel isimdir. Örneğin, içki içmek, domuz eti yemek, Allah'tan başkasının adına kesilmiş hayvanın etini yemek, faiz yemek, kumar oynamak, hazine kazmak, zina etmek, zulmetmek ve/veya adam öldürmek haramdır. Dinî dayanağı Haram kelimesi fıkıh terminolojisinde Allah tarafından yasaklanmış eylemleri ifade eder. Bu sebeple bir eylemin haram sayılabilmesi için O fiilin Kur'an'da yahut da sahih hadislerle yasaklanmış olması gerekir. "De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziynetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" (A'râf suresi, 32) "De ki: "Rabbim, ancak açık, gizli bütün hayasızlıkları, her türlü gün...

Büyük Günah (Mürtekib-i kebîre)

Büyük günah işleyenin durumu, İslam ilimlerinden biri olan kelâmın tartışmalı ve önemli konularından biridir. Kısacası büyük günah işlemiş bir kişinin dini anlamda durumu, yeri ve ahiretteki durumunu konu alır. Farklı itikadi mezhepler bu konuda farklı görüşlere sahiptir. Büyük Günah Ana madde: İslam'da büyük günah Büyük günah veya mürtekib-i kebîre, ayet ve hadislerde büyük günah olarak tanımlanmış, Kur'an'da yapılmaması ve cezasının olduğu kesin bir şekilde emredilmiş, İslam'a işleyen kişinin hem dünya hem de ahirette cezalandırılacağı günahlardır. Bunların tam olarak hangi fiiller oldukları ve kaç tane oldukları tartışmalıdır. Büyük günahları belirten birçok hadis bulunmaktadır. Bu hadislerdeki farklı rivayetler sonucunda büyük günahların tam sayısı belirsizdir. Şirk koşmak, haksız yere adam öldürmek, intihar etmek, savaştan kaçmak, zina ve livata yapmak, sihir yapmak; Nass ile belirtilmiş büyük günahlara örnektir. Bu fiillerin içinde en sık zikredileni şirk koşmak y...

İslam'da Şirk

İslam'da Şirk  Şirk (Arapça: شرك‎) İslam'da, Allah'a ortak koşma anlamına gelen bir kavramdır. Kur'an'a göre en önemli iman sorunu olan şirk, Allah'a ortak koşmak, Allah'tan başka ilah olduğuna inanmak ve ona tapmak anlamlarına gelir. Şirk eyleminde bulunanlar müşrik olarak isimlendirilir. Kelamcılar (İslam akaid felsefecileri olan) yaratılmış olanların, Kadir-i Mutlak olan Allah'ın sıfatlarından gaybı bilme, yaratma, alemde tasarruf etme, hidayete erdirme ve saptırma gibi özelliklerin başka insanlara, tanrılara, melek, cin, şeytan ve sâireye atfını şirk olarak nitelendirirler. Bunun tersi bir kavram olan antropomorfizm ise Allah'a uluhiyete uygun olmayan vasıflar atfedilmesidir. Bu kapsamda kelamcılar Kur'an'da geçen antropomorfik ifadeleri müteşâbihat olarak değerlendirirler.  Müteşâbihatın Kur'an'da yer almasının gerekçesi olarak, insanların kullandığı lîsanların, müteşâbih ifâdelerin ötesindeki hakikî anlamları aynen ifâde etmekte...

En Büyük Günahlar

En Büyük Günahlar  Büyük günah, kebîre veya fısk, bir İslam dinî terimi. Fısk işleyen kişiye fâsık denir. Kur'an'da günah zenb, ism, hatıe, cürm, cünah, fahşa, hıns, huvben, lemem, masiyet, seyyie, şikak ve vizr gibi terimlerle ifade edilir. Fâsık; İslâm dini terminolojisinde günahkâr demektir. Fıkıhta farz sayılan emirleri yapmayan, günah olanları yapan, herhangi bir şekilde "büyük günah işleyen" veya "küçük günahta ısrar eden" kimselere denir. Namaz kılmayan, zina eden veya içki içen kişiler fâsık sayılırlar. Mutezile gibi bazı İslâmî mezheplerde fasıklar müminler ve kâfirler dışında üçüncü bir insan grubu olarak tanımlanırlar. Bazı mezheplerde fasıklık olarak değerlendirilen eylemler diğerlerinde küfür olarak değerlendirilebilir. İslâm'da büyük günahlar (kebâir) dini açıdan büyük ve temel kötü, uygunsuz davranışlara verilen isimdir. Büyük günah teriminin geçtiği Kur'an âyetlerinden ikisi Nisâ suresi 31. ayet (4/31) ve Şûrâ suresi 37. ayet (42/37)...

YÜZYILLARA GÖRE İSLAMİ DÖNEM TÜRK EDEBİYATI

GİRİŞ           Bu dönem edebiyat ürünleri, bir önceki döneme göre çok hızlı bir medeniyet değişiminin ürünleri olarak kabul edilebilir. Etkisi bugünlere uzanan bu değişim neticesi Türkler, İslâm dini ile yeni bir kimlik kazanmış; Türklük ile müslümanlık ayrılmaz iki kavram halini almıştır. Bu, eski Türk kimliğinin unutulmasından ziyade, eskinin yeni içinde devamı şeklinde açıklanabilecek bir durumdur.  Göçebe bir hayat süren Türklerin yerleşik hayat düzenine geçişini kolaylaştıran İslam medeniyeti kültür alanında da bir boşluğu doldurmak üzere Türk ediplerini etkisi altına almıştır. İslâm kültür merkezleri olan Bağdad, Buhara, Kaşgar, Semerkand gibi şehirlerde dini öğretilerin yanında Arap ve Fars edebiyatlarının en güzel örneklerini de okuyan, benimseyen Türk edipleri, öğrendiklerini, kendi ana dillerinde uygulamaya başlamışlar ve Türk edebiyatına yeni bir yön vermişlerdir. Bu dönem edebiyatında kullanılan dil Arap ve Fars dillerinin etkisindedir. İs...

Hz. Muhammed’in Örnek Ahlakı

  Hz. Muhammed’in Örnek Ahlakı Hz. Muhammed üstün kişiliği, güvenilirliği, insana değer vermesi , hakkı gözetmesi, sabırlı ve hoşgörülü oluşuyla en güzel örnektir. Hz. Muhammed’in en önemli özelliği, başkalarına önerdiği öğütleri ve ahlak kurallarını önce kendi yaşamında uygulamasıdır. O, kendini başkalarından üstün görmemiş, Kur’an ’ın öğütlerini ve yasaklarını yaşamının her anında uygulamıştır. Bu konuda , Kur’an’ın , ”Ey iman edenler ! yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz.” Ayetlerini kendine ilke edinmiştir. HZ.MUHAMMED’İN YAŞAMINDA ÖNEM VE ÖNCELİK VERDİĞİ BAZI AHLAKİ KAVRAMLAR ADALET ADİL OLMA     CESARET                                                                  GÜVEN                                  GÜ...

Hz. CAFER-İ TAYYAR (r.a.) (629)

 Hz. CAFER-İ TAYYAR (r.a. (629) Peygamberimizin amcası Ebû Talib'in oğlu, Hazreti Ali'nin ağabeyidir. İslâm'ın ilk günlerinde Habeşistan'a hicret etmiş, on yıl kadar orada kaldıktan sonra, Hayber'in fethi sırasında Medine'ye gelmiş ve Resûlullah tarafından M û t e ' y e g ö n d e r i l e n 3 0 0 0 kişilik İslâm o r d u s u n u n ikinci k o m u t a n ı olarak tayin edilmiştir. Mûte'de sayıca çok üstün olan Bizans ordusu karşısında Hazreti Zeyd b. Harise'nin şehadeti ile komutayı devralan Hazreti Cafer, kahramanca ileri atılmış, nihayet sağ elini koparan bir darbe alınca İslâm sancağını sol eliyle t u t m u ş ; o da koparılınca göğsü ve pazularıyla sancağı kavrayıp yere düşürmemiş, nihayet bir başka kılıç darbesiyle ikiye parçalanıp şehid olmuştur. Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde: "Cafer'i Cennet'te gördüm. Onun kana boyanmış kanatları vardı" buyurmuştur.

Hz. ABDULLAH b. REVAHA (r.a.)

 Hz. ABDULLAH b. REVAHA (r.a.) (629) Medineli Müslümanlardan, yani Ensardandır. Kudretli bir şair; ince, zarif ve soylu bir sahabe idi. İslâm'a pek çok hizmetler yaptıktan sonra Mûte'ye gönderilen orduya üçüncü kumandan olarak tayin edilmiş, Hazreti Zeyd ve Cafer'in şehadeti üzerine İslâm sancağını eline alarak d ü ş m a n ü z e r i n e akılmış ve k a h r a m a n c a çarpışarak şehid olmuştur. Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde Mûte şehidleri için: "Onlar cennette benim yanıma yükseltildiler" buyurmuştur. 

HÜSREV PERVİZ

 HÜSREV PERVİZ (630) M.S. yedinci yüzyılda yaşamış İran hükümdarlarından biridir. Dedesi, adaletiyle meşhur olduğu söylenen Nûşirevan'dır. Peygamberimiz zamanında iktidar koltuğunda oturan Hüsrev Perviz'e İslâm'a davet mektubu gönderildiğinde o, Peygamberimizin adının kendi adından önce yazılmış olduğunu görüp sinirlenmiş, mektubu parçalayarak yere atmıştır. Kibirli, zalim ve düşük karekterli bir kral olan b u a d a m ı n h a r e k e t i R e s û l u l l a h ' a h a b e r verildiğinde O: "Allah da onun mülk ü saltanatını parçalasın!" buyurmuştur. Aradan çok geçmeden, iktidar hırsıyla harekete geçen Kisra'nın oğlu, bulduğu ilk fırsatta babasının karnını kılıçla deşerek öldürmüş ve ^ onun tahtına oturmuştur. Daha sonra kız kardeşi ™ saltanatı ele geçirmişse de bir süre sonra öldürüldüler? Müslümanlar bütün İran topraklarını fethederek 54 kisraların iktidarına son vermişlerdir. 

Hz. ZEYD b. ASIM

 Hz. ZEYD b. ASIM (r.a.) (632) Peygamberimizin sevgili sahabelerindendir. Çocuk yaşta iken anne ve babası ile birlikte Akabe'de Resûlullah'a biat ederek Müslüman olmuş; Medine'de İslâm'ın yayılması için çalışmış ve Resûlulah'ın vefatına yakın bir sırada ortaya çıkan yalancı p e y g a m b e r M ü s e y l e m e ' y e , Peygamberimizin bir m e k t u b u n u g ö t ü r m e k üzere elçi olarak görevlendirilmiştir. Genç ve iman yüklü bir sahabe olan Zeyd, Müseyleme'yi yanına vanp Peygamber mektubunu verdiğinde, yalancı peygamber çok sinirlenmiş ve elçiye zeval olmaz kaidesini de hiçe sayarak Zeyd b. Asım b. Habib'i huhnarca katlettirmiştir. Onu, kendi peygamberliğine inandırmaya kalkışınca red cevabı alan Müseyleme; önce sağ, sonra sol kulağını, daha sonra da burnunu, parmaklarını ve diğer azalarını k e s t i r e r e k işkence ile öldürmesine rağmen Zeyd b. Asım hiç bir fütur g e t i r m e m i ş ve son nefesine kadar kelimei şehadeti haykırmaktan geri durmamışt...

Müseylemetü'l-Kezzab

 M Ü S E Y L E M E T Ü ' L - K E Z Z Â B (633) Peygamberimizin vefatına yakın bir sırada ortaya çıkarak kendisinin de Allah'ın elçisi olduğunu ilan e d e n ve kısa sürede etrafına toplanan k i m s e l e r l e b ü y ü k b i r g ü ç o l u ş t u r a n Müseylemetü'l-Kezzab, H a z r e t i E b u b e k i r zamanında, üzerine, Halid b. Velid komutasında gönderilen ordu ile çarpışmış; tarihin en kanlı muharebelerinden biri olan bu savaş sonunda, bir bahçe içinde sıkıştırılarak, Uhud Savaşı'nda Hazreti Hamza'yı şehid eden Vahşi'nin aynı mızrakla kendini vurması sonucu öldürülmüştür. Bu kanlı muharebede ensar ve muhacirin önde gelen bir çok siması da şehid olmuşlardır ki içlerinde Hazreti Ö m e r ' i n kardeşi Zeyd b. Hattab ve Ensarın reislerinden Sabit b. Kays' da vardır. Tarihî kayıtlara göre Peygamberimizin "Yalancı Müseyleme" sıfatını uygun gördüğü bu adam, Benî Hanife kabilesine mensup; ufak tefek, fakat teşkilatçı ve hatip bir kimseydi. Resûlullah...

Hazreti İkrime

 Hz. I K R I M E (r.a.) (634) islâm'ın en azılı düşmanlarından biri olan Ebû Cehil'in oğludur. Mekke'nin Fethi sırasında öldürülmesi için hüküm çıkarılmışsa da, hanımının Müslüman olması ve şehirden kaçan kocasını da bulup getireceği ve onun da İslâm'ı kabul etmesini sağlayacağını söylemesi üzerine affa uğradı. Gerçekten bu fedakar hanım, İkrime'yi bir deniz sahilinde buldu ve Peygamberimizin huzuruna getirerek Müslüman olmasını sağladı. Ikrime bundan sonra seçkin sahabeler arasına girdi ve üstün komuta yeteneği sayesinde bir çok parlak zaferle kendini gösterdi. Daha önce İslâm'a ve Müs-lümanlara verdiği zararları ödercesine çalışıyor, büyük bir iman ve tevbe ile eski hatalarını affettir-meye uğraşıyordu. Hazreti Ebubuker'in vefatına yakın bir sırada, Yermuk'ta, sayıca çok üstün Bizans ordusu ile çarpış-maya giren Müslümanların arasında İkrime b. Ebû Cehil'de vardı. Orada büyük bir cesaret ve kahraman-lıkla savaştı ve islâm ordusu, Halid b. Velid...

Hazreti Ömer

 Hz. Ö M E R (r.a.) (644) İslâm tarihinin unutulmaz simâlarındandır. Mekkeli, Hattab isimli bir zatin oğludur. Pehlivan, hatip, kültür sahibi, celalli ve cesur bir insandır. İslâm'ı kabul e t t i k t e n sonra Peygamberimizin en yakınlarından biri olmuş, hemen her savaşta bulunarak yararlık göstermiş, H a z r e t i E b u b e k i r ' i n v e f a t ı n d a n s o n r a Müslümanların halifesi seçilmiş ve bu şerefli görevi on yıl yapmıştır. 63 yaşına eriştiğinde, Medine'de, bir sabah namazı kıldırırken, hemen arkasında saf tutan Ebu Lü'lü isimli bir köle tarafından, sırtından h a n ç e r l e n e r e k şehid edilmiştir. Ebu Lü'lü'nün Medine'de sanat ve ticaretle uğraştığı ve İslâm'ı kabul etmediği mk bilinmektedir. O n u n münafıklar tarafından t u t u l m u ş bir kiralık katil olduğu z a n n e - Nasıl 3 o öldürüldüler? dilmektedir. Hazreti Ömer'i n şehid olmasından 5 8 sonr a Ebu Lü'lü d e hak ettiği cezaya uğratılıp, katledilmiştir.