Ana içeriğe atla

Tapınmalar ve dinî gruplar

Tapınmalar ve dinî gruplar

İki yanında El-Manât ve El-Uzzâ'nın bulunduğunun tahmin edildiği, Arap tanrıçası El-Lât'ın Hatra'daki bir kabartması, Irak Müzesi'nde sergilenmektedir.
İslam öncesi Arabistan'da her bir aşiret, kendi tanrı ve tanrıçalarını koruyucu olarak görür, bu tanrı ve tanrıçaların ruhları kutsal ağaçlar, taşlar, su kaynakları ve kuyularla ilişkilendirilirdi. Arap mitolojisinde ve kültüründe putlar, sembolize ettikleri tanrı veya tanrıçalar nedeniyle kutsal sayılmaktaydılar ve en önemli tapınım aracıydılar.

İslam öncesi Arap Yarımadası'nda çok sayıda kutsal mekân ve buralarda inşa edilen kübik ilâh evlerinin (Kâbe) bulunduğu, bu kutsal kabul edilen mekânlar ve ilâh evlerinin Araplarca haram aylar boyunca ziyaret edilerek bu mabetlerde değişik tapınmaların ve ayinlerin gerçekleştirildiği bilinmektedir.

Mekke'deki Kâbe, aşiretlerin koruyucu tanrılarının 360 tane put heykeline ev sahipliği yapıyordu. Kâbe'de yer alan El-Manât, El-Lât ve El-Uzzâ ismindeki üç tanrıçanın, baş tanrı Al-İlah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Bu dönemdeki Arapların büyük bir kısmı paganizm inanışına mensuptu.

Ayrıca Arap kabilelerinin bir kısmı Allah'a inanıyor, ama kıyamet gününe ve ahirete inanmıyorlar. Putperest olanların çoğu ise putları Tanrı kabul etmiyorlar, aksine Allah'a ulaşmak için birer aracı olarak görüyorlardı. 

Arap kabileler, savaşın yasak olduğu hac mevsiminde (haram aylarda), bir bayram havası içerisinde düzenlenen panayırlara ve festivallere katılırlar, kendi putlarına dua, secde ve tazimde bulunurlar, kendi putları adına kurban keserler ve sadaka verirlerdi. Daha sonra her kabile Kâbe'yi tavaf ederdi. 

Bu tavaf genelde çıplak olarak gerçekleştirilirdi. Bu ziyaretlerde tanrılara çeşitli hediyeler sunarlar, güzel kokular sürünürler, hatta bu ziyaretlerin öncesinde oruç tutarlardı. Bu dönemde nazardan korunmak için muska ve tılsımlara başvurmak da yaygındı.

Bunlara karşılık; Hristiyanlar, Yahudiler ve Mecûsîler dahil olmak üzere Arabistan'da tek tanrı inancına sahip çeşitli topluluklar da vardı. 

Güçlü Yahudi kabileler güneyde Yemen'e ve kuzeybatıda Medine gibi tarımsal vaha şehirlerine yerleşmişti. Hristiyanlar da Yemen ve Doğu Arabistan'da tutunmaya başlamışlardı. Tek tanrılı inançlar, bedevî Arapların geleneksel çok tanrılı inancına darbe indirse de paganizm hâlen çok güçlüydü. Muhammed'in zamanında Arabistan, tam anlamıyla dinî ve siyasi bir mayalanma hâlindeydi.

Yerli Araplardan olan Hanîfler, Arap Yarımadası'ndaki tek tanrılı topluluklardan birisiydi ve bazen yanlış bir şekilde Hristiyanlar ve Yahudiler arasında sınıflandırılıyorlardı. 

İslami öğretiye göre Hanîfler, İslam öncesi dönemde İbrahim'in tebliğ ettiği dine tâbi olanlara verilen isimdir. Kur'an'da "Hanîf" sözcüğü bazı ayetlerde geçmekte ve Hanîfliğin müşriklikten farklı ve onun karşıtı olduğu ve İbrahim'in inancı olduğu belirtilmektedir (Bakara: 135). İslam inancına göre, Muhammed de bir Hanîf idi ve İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan gelmekteydi.

Peygamber beklentisi

Klasik dinî anlatılarda, İslam öncesinde, kendilerine mistik özellikler de atfedilen Hanîflik inancına sahip Arap şairlerinin, kendi nutuklarında yakın zamanda bir peygamberin geleceğini bildirdikleri söylenir. Kur'an'da kehanet ve benzeri uygulamalar hoş karşılanmadığı hâlde, İslam toplumunda bu tür konuşmalar önemsenen konuşmalardı.

Kur'an ifadesine göre Muhammed'in geleceği İsa tarafından müjdelenmiştir:

Hani, Meryem oğlu İsa, "Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah'ın size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim!" demişti.

— Saff Suresi: 6[136]
Muhammed'e atfedilen bir sözde de, "Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir." ifadesi kullanılır.

Fakat bahsedilen bu isimler, günümüzdeki Kanonik İncillerde bulunmamaktadır. Buna karşılık bazı İslam bilginleri, Yuhanna İncili'nde geçen "Faraklit" sözcüğünün Muhammed'i işaret ettiğini savunurlar. 

Faraklit'in Hristiyan dünyasındaki karşılığı ise "Kutsal Ruh"tur. Yuhanna İncili'nin 14. bölümünde geçen ifadelere göre İsa, Faraklit ("Gerçeğin Ruhu") ile ilgili olarak şöyle demiştir:

Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu'nu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.

— Yuhanna 14:16-17
17. yüzyılda yaşayan ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, Seyahatnâme adlı eserinde, İslam'da İsa'nın havarilerinden biri olarak kabul edilen Şem'un-u Safâ'nın (Simun Petrus) Lübnan'ın güneyindeki Nakura şehri yakınlarındaki türbesinde bulduğu İncil nüshasını incelediğini, Muhammed'i müjdeleyen ifadenin o nüshada mevcut olduğunu iddia etmiştir. Evliya Çelebi'nin, bizzat Şem'un-u Safâ tarafından yazıldığını naklettiği bu elyazması İncil bulunamamıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed'in Hayatı

Muhammed (Arapça: مُحَمَّد, Arapça telaffuz: [muħammad]; y. 570 - 8 Haziran 632 ), dünyanın en kalabalık ikinci dini olan İslam'ın kurucusu ve merkezî figürü olan dinî, askerî ve siyasi Arap liderdir .  Arap Yarımadası 'nın tamamını ele geçirerek Müslüman hâkimiyetini tek bir yönetim altında birleştirmiş ve böylece İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'ın yanı sıra, öğretileri ile uygulamalarını güvence altına alarak İslami dinî inancın temelini oluşturmuştur.  Müslümanlar tarafından Âdem, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin daha sonradan tahrif edilmiş tek tanrılı dinlerini onaran ve tamamlayan kişi ve Allah 'ın insanlara gönderdiği son peygamber olduğuna inanılır. Hat sanatında "Muhammed" adının yazılışı. Sol taraftaki küçük yazıda ise "Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun" cümlesi yer almaktadır. Doğum : Muhammed bin Abdullah (Arapça: مُحَمَّد بنِ عَبد الله) 570 yılında  Mekke, Hicaz, Arabistan (günümüzde Suudi Arabistan ) ...

Müseylemetü'l-Kezzab

 M Ü S E Y L E M E T Ü ' L - K E Z Z Â B (633) Peygamberimizin vefatına yakın bir sırada ortaya çıkarak kendisinin de Allah'ın elçisi olduğunu ilan e d e n ve kısa sürede etrafına toplanan k i m s e l e r l e b ü y ü k b i r g ü ç o l u ş t u r a n Müseylemetü'l-Kezzab, H a z r e t i E b u b e k i r zamanında, üzerine, Halid b. Velid komutasında gönderilen ordu ile çarpışmış; tarihin en kanlı muharebelerinden biri olan bu savaş sonunda, bir bahçe içinde sıkıştırılarak, Uhud Savaşı'nda Hazreti Hamza'yı şehid eden Vahşi'nin aynı mızrakla kendini vurması sonucu öldürülmüştür. Bu kanlı muharebede ensar ve muhacirin önde gelen bir çok siması da şehid olmuşlardır ki içlerinde Hazreti Ö m e r ' i n kardeşi Zeyd b. Hattab ve Ensarın reislerinden Sabit b. Kays' da vardır. Tarihî kayıtlara göre Peygamberimizin "Yalancı Müseyleme" sıfatını uygun gördüğü bu adam, Benî Hanife kabilesine mensup; ufak tefek, fakat teşkilatçı ve hatip bir kimseydi. Resûlullah...

Hâlide Binti Esved (ra)

Hâlide Binti Esved (ra)  Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin teyzelerinden... Âmine Hatun annemizin kızkardeşi... İbadete düşkün bir hanım sahâbî... O Mekke'li olup Abdimenâf oğullarından Esved İbni Abdiyeğus'un kızıdır. Annesi Âmine binti Nevfel'dir.  Hâlide, Abdullah ibni Erkam ibni Abdiyeğus ile evlenmiştir. O Mekke döneminde henüz müslüman olamamıştı. Hicretten sonra Medine'ye giderek orada İslâm'la şereflendi. Hâlide (r. anhâ) o güne kadar Rasûlullah (s.a.) efendimizi yeğeni olarak seviyordu.  Müslüman olduktan sonra ise Allah'ın Rasûlü olarak derin bir iman bağı ile sevmeye başladı. Ona biatta bulunarak bu bağını pekiştirdi. Ona verdiği söze sâdık kaldı. Ona gönülden itaat ve hürmet edip, saygı ve sevgi ile hizmet etti. O, neseb yönünden yakınlığını Allah Rasûlünün sahâbesi olmak sûretiyle ebedî yakınlığa çevirmiş bir bahtiyardır.  O maddî akrabalığını manevi kardeşliklerle kuvvetlendirerek hem bu dünyada hem de ahirette sevgili yeğeni, Allah...