Tapınmalar ve dinî gruplar
İslam öncesi Arap Yarımadası'nda çok sayıda kutsal mekân ve buralarda inşa edilen kübik ilâh evlerinin (Kâbe) bulunduğu, bu kutsal kabul edilen mekânlar ve ilâh evlerinin Araplarca haram aylar boyunca ziyaret edilerek bu mabetlerde değişik tapınmaların ve ayinlerin gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Mekke'deki Kâbe, aşiretlerin koruyucu tanrılarının 360 tane put heykeline ev sahipliği yapıyordu. Kâbe'de yer alan El-Manât, El-Lât ve El-Uzzâ ismindeki üç tanrıçanın, baş tanrı Al-İlah'ın kızları olduğuna inanılıyordu. Bu dönemdeki Arapların büyük bir kısmı paganizm inanışına mensuptu.
Ayrıca Arap kabilelerinin bir kısmı Allah'a inanıyor, ama kıyamet gününe ve ahirete inanmıyorlar. Putperest olanların çoğu ise putları Tanrı kabul etmiyorlar, aksine Allah'a ulaşmak için birer aracı olarak görüyorlardı.
Arap kabileler, savaşın yasak olduğu hac mevsiminde (haram aylarda), bir bayram havası içerisinde düzenlenen panayırlara ve festivallere katılırlar, kendi putlarına dua, secde ve tazimde bulunurlar, kendi putları adına kurban keserler ve sadaka verirlerdi. Daha sonra her kabile Kâbe'yi tavaf ederdi.
Bu tavaf genelde çıplak olarak gerçekleştirilirdi. Bu ziyaretlerde tanrılara çeşitli hediyeler sunarlar, güzel kokular sürünürler, hatta bu ziyaretlerin öncesinde oruç tutarlardı. Bu dönemde nazardan korunmak için muska ve tılsımlara başvurmak da yaygındı.
Bunlara karşılık; Hristiyanlar, Yahudiler ve Mecûsîler dahil olmak üzere Arabistan'da tek tanrı inancına sahip çeşitli topluluklar da vardı.
Güçlü Yahudi kabileler güneyde Yemen'e ve kuzeybatıda Medine gibi tarımsal vaha şehirlerine yerleşmişti. Hristiyanlar da Yemen ve Doğu Arabistan'da tutunmaya başlamışlardı. Tek tanrılı inançlar, bedevî Arapların geleneksel çok tanrılı inancına darbe indirse de paganizm hâlen çok güçlüydü. Muhammed'in zamanında Arabistan, tam anlamıyla dinî ve siyasi bir mayalanma hâlindeydi.
Yerli Araplardan olan Hanîfler, Arap Yarımadası'ndaki tek tanrılı topluluklardan birisiydi ve bazen yanlış bir şekilde Hristiyanlar ve Yahudiler arasında sınıflandırılıyorlardı.
İslami öğretiye göre Hanîfler, İslam öncesi dönemde İbrahim'in tebliğ ettiği dine tâbi olanlara verilen isimdir. Kur'an'da "Hanîf" sözcüğü bazı ayetlerde geçmekte ve Hanîfliğin müşriklikten farklı ve onun karşıtı olduğu ve İbrahim'in inancı olduğu belirtilmektedir (Bakara: 135). İslam inancına göre, Muhammed de bir Hanîf idi ve İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan gelmekteydi.
Peygamber beklentisi
Klasik dinî anlatılarda, İslam öncesinde, kendilerine mistik özellikler de atfedilen Hanîflik inancına sahip Arap şairlerinin, kendi nutuklarında yakın zamanda bir peygamberin geleceğini bildirdikleri söylenir. Kur'an'da kehanet ve benzeri uygulamalar hoş karşılanmadığı hâlde, İslam toplumunda bu tür konuşmalar önemsenen konuşmalardı.
Kur'an ifadesine göre Muhammed'in geleceği İsa tarafından müjdelenmiştir:
Hani, Meryem oğlu İsa, "Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah'ın size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim!" demişti.
— Saff Suresi: 6[136]
Muhammed'e atfedilen bir sözde de, "Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir." ifadesi kullanılır.
Fakat bahsedilen bu isimler, günümüzdeki Kanonik İncillerde bulunmamaktadır. Buna karşılık bazı İslam bilginleri, Yuhanna İncili'nde geçen "Faraklit" sözcüğünün Muhammed'i işaret ettiğini savunurlar.
Faraklit'in Hristiyan dünyasındaki karşılığı ise "Kutsal Ruh"tur. Yuhanna İncili'nin 14. bölümünde geçen ifadelere göre İsa, Faraklit ("Gerçeğin Ruhu") ile ilgili olarak şöyle demiştir:
Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu'nu verecek. Dünya O'nu kabul edemez. Çünkü O'nu ne görür, ne de tanır. Siz O'nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır.
— Yuhanna 14:16-17
17. yüzyılda yaşayan ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, Seyahatnâme adlı eserinde, İslam'da İsa'nın havarilerinden biri olarak kabul edilen Şem'un-u Safâ'nın (Simun Petrus) Lübnan'ın güneyindeki Nakura şehri yakınlarındaki türbesinde bulduğu İncil nüshasını incelediğini, Muhammed'i müjdeleyen ifadenin o nüshada mevcut olduğunu iddia etmiştir. Evliya Çelebi'nin, bizzat Şem'un-u Safâ tarafından yazıldığını naklettiği bu elyazması İncil bulunamamıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder