Ana içeriğe atla

FİRAVUN (M.Ö. 1700)

Hazreti Musa aleyhisselâm ile olan mücadeleleri Kur'an-ı Kerim'de uzunca anlatılan Firavun, dünyaca meşhur Mısır hükümdarlarından biridir.

Bazı kaynaklarda onun İL Ramses olduğu, bazı kaynaklarda da Ramses'in oğlu Menfiteh olduğu yazılmıştır. İslâm tarihlerinde ismi Velid b. Musab olarak zikredilir ve Firavun kelimesi azgın, cebbar, zorla hakimiyet kurmuş kimse manâsına kullanılır. 

Araplar, İran hükümdarlarına Kisra, Bizans krallarına Kayser, Habeş krallarına Necaşi, Mısır hükümdarlarına da Firavun Nasıl demişlerdir. 

Kur'anda Hazreti Musa ile mücadelesi verilen Firavun, o dönemde kendi topraklarında yaşayan İsrailoğulları'nı köle gibi çalıştıran; onlardan nefret ettiği için doğan erkek çocuklarını öldüren zalim ve acımasız bir kimse idi. 

Hazreti Musa'nın risâletini kabul etmemiş ve inkârında sonuna kadar direnmişti. Çaresiz kalıp, İsrailoğulları'nın başka topraklara göç etmesine izin vermesine rağmen sonra pişman olmuş ve onları takip edip Kızıldeniz kıyısında sıkıştırmıştı. 

Bir mucize kabilinden deniz yarılıp ortasında bir yol açılmış; 

Hazreti Musa ve kavmi kurtulmuş, fakat bu yola giren Firavun ve adamları tekrar kapanan deniz sebebiyle boğulup ölmüşlerdir. 

Firavun'un son anda iman etmek istediği, fakat yüce Allah'ın: 

"Şimdi mi? Halbuki sen daha önce isyan etmiş, daima fesatçılardan olmuştun" buyurduğu Kur'an âyetleriyle sabittir. (Bak: Yûnus Sûresi, âyet: 90-92

Firavun'un cesedi daha sonra gelenlere ibret olsun diye karaya atılmıştır. 

GENİŞ BİLGİ 

Firavun (Arapça فرعون Fir'awn; İbranice פַּרְעֹה Parʻō) Antik Mısır'da hükümdarlara verilen isim. "Büyük Ev, Saray" anlamını taşıyan kelime daha sonraları hükümdardan bahsetmek şeklini almıştır. Firavunlar aynı zamanda tanrı Horus'un yeryüzündeki simgesi ve beşinci hanedandan sonra da güneş tanrısı Ra'nın oğlu olarak da kabul ediliyordu.


Firavunlar genelde Nemes başlığını süsleyen bir etek giymiş olarak tanımlanır.

Mısır toplumunda din günlük yaşamın merkeziydi. Firavun, tanrılar ve insanların aracısıydı. Böylece firavun tanrılara vekalet ederdi. Mısır'daki tüm topraklara sahipti, yasalar çıkarır vergiler toplardı ve Mısır'ı ordunun başkomutanı olarak işgalcilerden korurdu. 

Dini olarak, firavun dini törenleri üstlendi ve yeni tapınakları seçti. Ma'at'ı veya kozmik düzeni, dengeyi ve adaleti korumaktan sorumluydu ve bunun bir kısmı, gerektiğinde ülkeyi savunmak için savaşa girmeyi veya bunun Ma'at'a katkıda bulunacağına inanıldığında başkalarına saldırmayı içeriyordu.

Firavun olmak için anne tarafından soylu kan taşımanın daha önemli olduğuna inanılırdı. Böylece halktan kimi erkekler tam kan soylu bir kadınla evlenerek tahta çıkabilmişlerdi. 

Firavunların kutsal ve gizemli kabul edilen birçok adları vardır. Bunların sonuncusunu tahta çıktıkları zaman alıyorlardı ve genellikle bu ad, o firavunun izleyeceği politikanın bir habercisi olarak görülüyordu. 

Mesela savaş tanrısı Mantu'nun adını kullanarak Mantuhotep (Mantu hoştur) ismini alan bir firavun askeri seferler yapacağını ilan etmiş oluyordu.

Firavunlar ölene dek idarede kalıyorlardı. Bilinen en uzun iktidar 92 yılla eski krallıktaki son hükümdar Pepi II Neferkare'ye aittir. Uzun süre tahtta kalabilmek için her 30 yılda bir sihirli bir tören olan gençleşme festivali (heb-set) yapılıyordu. 

Firavun öldüğü zaman iç organları çıkarılıyor, cesedi mumyalanıyor, 70 günlük yastan sonra dirilince kullanmak üzere, özel eşyalarıyla birlikte bir lahde konuluyor ve mezar kapatılıyordu.

Firavunun Kutsallığı

Antik Mısır

Antik Mısır'da Firavun, genellikle tanrısal bir varlık olarak kabul edilirdi. Bu anlayış M.Ö. 3000 civarında ortaya çıkmış ve Mısır'ın ilahi krallık makamı, diğer birçok toplumu ve krallığı etkileyerek modern çağa kadar varlığını sürdürmüştür. 

Firavun, tanrılar ve insanlar arasında aracı olarak kabul edilmiştir. Bu makam, Sümer şehir devletlerindeki duruma göre bir yenilik teşkil etmektedir; çünkü Sümer'de kral, halk ile tanrılar arasında aracılık yapmasına rağmen, yeryüzünde bir tanrıyı temsil etmezdi. Sümerlerde bunun birkaç istisnası, bu uygulamanın antik Mısır'da ortaya çıkmasından sonraya denk gelmektedir. 

Örneğin, Mısır hükümdarı Zoser'in çağdaşı olduğu düşünülen efsanevi kral Gılgamış'ın annesi Mezopotamya tanrıçası Ninsun, babası ise önceki Uruk hükümdarıydı. 

Mezopotamya'daki bir başka tanrı-kral örneği de Akadlı Naram-Sin'dir. Erken Hanedanlık Dönemi boyunca Firavun, Horus'un ilahi vücut bulmuş hali ve Yukarı ve Aşağı Mısır'ın birleştiricisi olarak temsil edilmiştir. 

Djedefre zamanında (M.Ö. 26. yüzyıl), annesi güneş tanrısı Ra tarafından sihirli bir şekilde hamile bırakıldığı için Firavun'un da bir babası yoktur. 

Piramit Metni 571'e göre: “... Kral, babası Atum tarafından gökyüzü var olmadan önce, dünya var olmadan önce, insanlar var olmadan önce, tanrılar doğmadan önce, ölüm var olmadan önce yaratıldı...” Horemheb heykeli üzerindeki bir yazıta göre (M.Ö. 14-13. yüzyıllar): “O [Horemheb] zaten annesinin koynundan şerefle ve ilahi renklerle bezenmiş olarak çıkmıştı...”

Firavun, yazıtlarda düzenli olarak “iyi tanrı” ya da “mükemmel tanrı” olarak tanımlanırdı. Yeni Krallık döneminde kralın tanrısallığı, tanrı Amon-Ra'nın tezahürü olarak kabul edilmiştir. Firavun'un tanrısallığı, Mısır'ın Pers egemenliği döneminde de devam etmiştir. 

Pers imparatoru Büyük Darius (M.Ö. 522-486), Mısır tapınak metinlerinde ilahi bir varlık olarak anılmıştır. Bu tür tanımlamalar, Mısır'ı fethinden sonra Büyük İskender'e ve daha sonra da İskender'in yönetimini takip eden Ptolemaios Krallığı'nın yöneticilerine de yapılmıştır.

Klasik Yunan

Firavun'un tanrısallığına dair tanımlamalar Klasik Yunan kaynaklarında daha nadirdir. Ptolemaios dönemine ait bir ilahide Firavun'un tanrısallığı anlatılır; fakat bu, Mısırlıların olduğu kadar Yunanların da tanrısal krallık kavramlarını yansıtıyor olabilir. 

Tarihçi Herodot, Mısırlı rahiplerin kralların tanrısallığı kavramını reddettiklerini söylemektedir. Firavun'un tanrısallığını anlatan yegâne klasik Yunan kaynağı, Diodorus Siculus'un M.Ö. 1. yüzyıldaki yazılarında yer almakta ve bilgi kaynağı olarak Abderalı Hekataios’a dayanmaktadır. 

Diodorus, I. Darius'un Mısır'da kral olarak onurlandırılan ilk hükümdar olduğunu iddia ettiği başka bir bölümde kendisiyle biraz çelişmektedir.

Haham Kaynaklarında

Mısır krallarının ve firavunlarının saltanatından sonra bile, Firavun'un kendini ilahi bir varlık gibi görmesi fikri varlığını sürdürmüş ve dini kaynaklarda anlatılmıştır. Bu kaynaklarda, Firavun kibirli bir şekilde kendi tanrısallığını iddia ederken, tek gerçek Tanrı ile kıyaslandığında aciz bir insan olduğu vurgulanır. 

Yaratılış Rabbah 89:3'te Firavun kendisini Nil nehrinin üzerindeki tanrı olarak tanımlar. Çıkış Rabbah 10:2'de ise Firavun, Nil'in yaratıcısı ve sahibi olduğunu söyleyerek övünür. Bunun üzerine Tanrı, Firavun'a Nil'in kime ait olduğu konusunda meydan okuyarak cevap verir ve ardından Nil nehrinden Mısır'ın tarımını mahveden kurbağalar çıkartarak bir felaket yaratır. 

Diğer midraş metinlerinde Firavun, kendisini evrenin ve hatta kendisinin yaratıcısı olarak görmektedir. Tanhuma'da, Hezekiel 29:9'un tefsirinde, Firavun'un kendisini evrenin efendisi olarak ilan ettiği söylenmektedir. 

Kendini ilahi olarak sunan Firavun, sapkın bir figür olarak temsil edilir. Bu metinlerde, Firavun'un tuvalet ihtiyacını gidermek için Nil'e gitmek zorunda kaldığında iddialarının açığa çıktığı belirtilir.

Firavunlar listesi


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed'in Hayatı

Muhammed (Arapça: مُحَمَّد, Arapça telaffuz: [muħammad]; y. 570 - 8 Haziran 632 ), dünyanın en kalabalık ikinci dini olan İslam'ın kurucusu ve merkezî figürü olan dinî, askerî ve siyasi Arap liderdir .  Arap Yarımadası 'nın tamamını ele geçirerek Müslüman hâkimiyetini tek bir yönetim altında birleştirmiş ve böylece İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'ın yanı sıra, öğretileri ile uygulamalarını güvence altına alarak İslami dinî inancın temelini oluşturmuştur.  Müslümanlar tarafından Âdem, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlerin daha sonradan tahrif edilmiş tek tanrılı dinlerini onaran ve tamamlayan kişi ve Allah 'ın insanlara gönderdiği son peygamber olduğuna inanılır. Hat sanatında "Muhammed" adının yazılışı. Sol taraftaki küçük yazıda ise "Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun" cümlesi yer almaktadır. Doğum : Muhammed bin Abdullah (Arapça: مُحَمَّد بنِ عَبد الله) 570 yılında  Mekke, Hicaz, Arabistan (günümüzde Suudi Arabistan ) ...

İSLAMİYET'İN DOĞUŞU

 İSLAMİYET'İN DOĞUŞU Dünyanın Durumu  Arap Yarımadası'nın kuzeyinde Bizans İmparatorluğu, Doğu'da Sasani Devleti, Mısır'da Romalılar, Orta Asya'da Göktürk Devleti, Avrupa'da Kavimler Göçü sonrasında Batı Roma İmparatorluğu yıkılmıştı.   Arap Yarımadası'nın Durumu Arap yarımadası; Uzak Doğu, Afrika ve Akdeniz ülkeleri arasındaki ticaret yolu üzerinde köprü görevi yapmaktaydı. En yaygın din çok tanrılı putperestlikti. Bu dinin en büyük putları olan Lat, Menat, Hubel ve Uzza, Hz. İbrahim'in yapmış olduğu Kabe'de bulunmaktaydı. Arap Yarımadası'nın en önemli bölgesi; Mekke ve Medine'nin de içinde bulunduğu Hicaz bölgesiydi. Mekke'ye V. yüzyıldan itibaren Hz. İsmail soyundan gelen Kureyş Kabilesi hakimdi.  Hz. Muhammed Dönemi  Hz. Muhammed'in Doğuşundan İlk Vahye  Hz. Muhammed 570 yılında Mekke'de dünyaya geldi. 25 yaşında Hz. Hatice ile evlendi. 610 yılında Hz. Cebrail, kendisine Kur'an-ı Kerim'in ilk ayetlerini getirdi. Ona il...

CAHİLİYYE DÖNEMİ VE FİL VAKIASI

  CAHİLİYYE DÖNEMİ VE FİL VAKIASI Cahiliye Dönemi : Bilgisizlik, gerçegi tanımama. İslâm , tam bir aydınlık ve bilgi devri olduğu için, Arabistan 'da İslâmiyet 'in yayılmasından önceki devre, daha dar anlami ile Hz. İsa 'dan sonra peygamberimizin gelmesine kadar geçen zamana " cahiliyye " devri adı verilmistir. Cahiliyye, insanın Allah'ı gereği gibi tanımaması, ona kulluk etmekten uzaklaşması, onun ilâhî hükümlerine değil de kişinin kendi hevâ ve hevesine uyması, insanların koyduğu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düsüncelere inanmasıdır. Kur'an-ı Kerîm'de: "Onlar hâlâ Cahiliyye devri hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği bilen bir millet için Allah'dan daha iyi hüküm veren kim var?" (el-Mâide, 5/50) buyurulur. İslâm'ın hakim olmadığı ortamlar Cahiliyye çağlarıdır. Çünkü ilâhî bilginin kaynağından yoksun olan ortamlardır. Islâm'in gelisinden önceki dönemde yasayan müsrikler Allah'a isyan etmis onun hükümlerine sirt çevirmis bir ...